Cilt Bakımı,Cilt maskesi,Sivilceler için maske,Siyah noktalar,Saç Bakımı,Normal Cilt Bakımı,Saç Sağlığı,aç Bakımı Saç Maskeleri saç dökülmesi saç bakım ürünleri evde saç bakımı saç maskeleri doğal cilt bakımı bitkisel cilt bakımı erkek cilt bakım saç bakımı cilt maskeleri cilt lekeleri siyah noktalar sivilceler Bitkisel Cilt Bakımı Cilt Bakımı ve Güzellik Kuru Cilt Bakımı doğal cilt bakımı bitkisel cilt bakımı epilasyon laser epilasyon

Blog Arşivi




Kepçe Kulak Estetiği

Estetik cerrahi, plastik cerrahinin bir bölümüdür. Estetik cerrahinin doğuşundaki amaç insanların mutsuzluklarını gidermektir.

Bu işi yapabilmek için uzmanlaşmak gerekmektedir. Aksi takdirde, çirkin olan bir şeyi güzelleşmekten ziyade, güzel olan bir şeyi çirkinleştirme olasılığı da var.

Yani ‘İhtisas aldım ben bu ameliyatların hepsini yaparım’ demek doğru değildir. Bizler estetik ameliyat olmak isteyen kişiyi muhakkak tarafsız ve bilimsel bir şekilde değerlendirmeliyiz. Bu yapılmadığı zaman, hem kişi hem ailesi hem de bunu yapan doktor zarar görür.

Örneğin 17 yaşında bir kız çocuğu veya 18 yaşında bir erkek çocuğu burnundan memnun değil ve ameliyatla düzeltmek istiyorsa bizim onlara el uzatmamız lazım.

ÇOCUK BUNALIMA GİRİYOR

Bir bölgesini problem yapan insanın aklında hep o bölge vardır ister istemez. Bunu, o problemi yaşamayan insan anlayamaz.

Kişiye güzellik katmak için biz burada değiliz, kişinin mutluluğu için görev yaptığımıza göre kişinin problemlerine de hürmet göstermeliyiz.

Meme protezinin çok bilinmediği dönemlerde benim plastik cerrahiyle uğraştığımı bilen bir arkadaş, bana bir hasta gönderiyor.

Kız evden çıkmıyor, nişanlayacaklar nişanlanmıyor yani tamamen psikayatrik bir duruma geliyor. Sorunsa memesinin olmaması!

Ben bu kişiye memelerinin protezle normal hale gelebileceğini söylediğim andaki surat ifadesini tahmin edemezsiniz.

Bu operasyondan sonra kız nişanlandı, evlendi ve çocuk sahibi olup elimi öpmeye geldi. Sonradan medya halkı bilinçlendirdi yoksa kimsenin böyle bir şey olduğundan bile haberi yoktu. Şimdi artık çok şey biliniyor.

Erkek çocuklar da memelerinin olmasından şikayet ederek geliyorlar bana. Bunlar tıbbı şeyler ama ne olursa olsun estetik!

Anne baba pek önemsemiyor. Ama çocuk denize gidemiyor, kız arkadaş edinemiyor, arkadaşlarının yanında soyunamıyor, takım sporu yapamıyor ve bunalım içine giriyor.

Bu kişinin ailesini de aydınlatarak yardım etmek zorundasınız.

Op. Dr. Nuri Battal

Fareye benzeyen çocuğu düzelttim

Hülya Avşar: Bazılarında estetik ameliyatı olmak takıntı haline gelmiş. Yani bazılarında yaptıramamak saplantı oluyorsa, bazılarında da yaptırmak saplantı haline dönüşüyor.

Op. Dr. Nuri Battal (Plastik Cerrahi Uzmanı): İşte doktorluk orada başlıyor. Bizler insanlara yardımcı olabilmek için senelerce okuyoruz.

Biz gelen her hastayı ameliyat etmiyoruz. Gelen her hastayı ameliyat ediyor olsak, şu an sizinle konuşacak vakti bile bulamazdık. Seçiyorum, her burnum kötü diyeni ameliyat etmiyorum. Sizin bu ameliyata ihtiyacınız yok gerçekten burnunuz güzel diyerek onları ikna etmeye çalışıyorum.

O insan mutsuz gitse bile ben devreden çıkmış oluyorum. Çünkü ben bir sanatçıyım, ameliyat yapıyorum ve ben o ameliyatı yapacaksam, benim de o ameliyattan sonra mutlu olmam lazım, mutsuz olacaksam o ameliyatı yapmam.

Hülya Avşar: Aslında psikolojik rahatsızlıkları olanlar, estetikle kendilerini bulacaklarını zannediyorlar. Peki kendilerini orada buluyorlar mı?

NB: Ben size iki örnek vereyim: 13 yaşında bir çocuğa estetik ameliyatı yapılır mı? Evet, kepçe kulakları varsa ve bu çocuk mezuniyette kep giymemek için hep sınıfta kalıyorsa bu çocuğa ameliyatı yapmamız gerekir çünkü bu bir gerekliliktir. İkincisi; bir psikiyatri hocamız bana telefon etti, ‘Bir çocuk var, yüzünün fareye benzediğinden şikayetçi ve ben tedavi ediyorum, çok ağır ilaçlar veriyorum’ dedi. Bir göreyim, dedim. Çocuğun tipi hakikaten fareye benziyordu. Buna üçlü bir ameliyat yaptık. Aile karşı çıkıyordu fakat çocuk çok istiyordu. Ameliyatı yaptık ve çocuk şimdi çok mutlu ve kullandığı bütün ilaçları bıraktı.

Böyle olursa bir problem yok. Fakat şimdi hanımlar bunu saç rengi değiştirmek gibi görüyorlar. Güzellik gerçekten insanların hayatlarını doğrudan etkiliyor. İnsanın kendiyle barışık olmasını, kendini iyi hissetmesini sağlıyor. Yani bundaki tek amaç insanların kendilerini iyi hissetmelerini sağlamak.




Doğal Saç Maskeleri ile saçları parlatma

Saçları güzelleştirmeye ve cildi gençleştirmeye yönelik reçeteler, eski Mısır yazılarında bile bulunuyor! Bunların içinde su aygırı yağı, ceylan boynuzu içerenler bile var! Eski Romalılarınsa kırışıklarından kurtulmak için nergis tomurcuklarını balla karıştırdıkları biliniyor. 17. yüzyılda ise kadınların saçları ve yüzleri için özel ipek kılıflar diktikleri ve geceleri bunlarla uyudukları kayıtlara geçen bilgiler arasında…
Bitkisel kaynaklı ürünlerin ve organik kozmetiğin çok revaçta olduğu bugünlerde uzmanlar tamamen doğal, kendi kendinize yapabileceğiniz maskeler öneriyor: Evde kendi spa’nızı yaratmanız ve sağlıkla parlayan saçların keyfini çıkarmanız için!

Unlu - Elma Sirkeli Maske

Hazırlanışı ve uygulama:

Maskeyi hazırlamak için tüm malzemeleri çukur bir kapta karıştırın. Ve bu karışımı kuru saçınıza masajla yedirin. Tüm saçınızı tepenize toplayın ve başınıza bir saç bonesi geçirin. Maskeyi saçınızda yaklaşık 25 - 30 dakika bırakın. Ardından saçınızı, ılık suyla durulayın. Çünkü sıcak su maskenin saçınızdan akmasını biraz zorlaştırabilir.
Faydaları: Unlu maske kulağa başta tuhaf gelse de aslında aminoasit ile E ve B vitamini zengini buğday, saçlar için tam bir parlaklık kaynağı. Ayrıca sertleşen, kolayca dolaşan saçları da verdiği esneklikle büyük ölçüde rahatlatıyor.

Muzlu - Ballı Maske

Hazırlanışı ve uygulama: Tüm malzemeleri blenderdan geçirin ve macun haline gelmesini sağlayın. Saçlarınızı üzerindeki sprey, jöle gibi tüm kalıntılardan arınması için yıkayın ve havluyla kurutun. Ardından maskeyi bir tarak ya da boya fırçası yardımıyla kökten uca tüm saçlarınıza yedirin. Başınızı streç filmle sararak ya da bir bone geçirerek 1 saat bu halde bekleyin. Daha fazla da beklemenizde bir sakınca yok. Uzmanlar katlanabilenlerin gece bu halde uyumalarının harika sonuçlar yaratabileceğini söylüyor. Ancak eğer böyle yatacaksınız yatmadan en az bir saat önce sürün ki, saçlarınız kurusun ve üşütmeyin. Maskeyi çıkarmak için önce bol suyla arınana kadar durulayın sonra da saçı yapılandıran tipte bir şampuan uygulayın.

Faydaları: Çok çeşitli amino asitler, potasyum, A, B, C ve E vitaminleri içeren muz saçınız için tam bir güzellik kaynağı. Maskenin içindeki bal ve diğer malzemeler hem saçınızı hem de kafa derinizi besleyecek. Bu maskeyi ayda bir kez uygulayabilirsiniz.

Susam ve Hindistan Cevizi Maskesi

Hazırlanışı ve uygulama:
Tüm malzemeleri blenderda iyice karıştırın. Bir önceki uygulamada olduğu gibi saçınızı artıklardan arındırmak için yıkayın ve kurulayın. Karışımı saçlarınıza yedirin ve 15 dakika saç diplerinize parmaklarınızla masaj yaparak yedirin. Ardından 5 dakika daha bekleyin ve durulayın. Her gün kullanılabilen yumuşak bir şampuanla saçınızı tekrar yıkayın.
Faydaları: Saçlarınızın ipeksi bir hal alması ve yumuşaması için oldukça etkili bir maske. Hindistan cevizinin içindeki mineral ve vitaminler saçlarınız kadar kafa derinizi de rahatlatacak. Bu maskeyi 15 günde bir rahatlıkla uygulayabilirsiniz.

Çamur Banyosu Nedir?

Yan etkisi bulunmayan çamur banyosu, sadece güzelleştirmekle kalmıyor; aynı zamanda birçok hastalığa da çare olmasıyla yükselen bir trend oldu…Özellikle ülkemizde bulunan kaplıcalarda, ılıcalarda veya zengin içerikli toprağı bulunan bölgelerde çamur banyolarının faydalarından yararlanan pek çok insan var. Ancak yoğun tempo yüzünden bu rahatlatıcı tecrübeden yararlanamayanlar için artık şişelenmiş olarak alınabilen çamur banyoları da mevcut.

Çamur banyosu nedir?
Vücudun, içinde çeşitli içerikler bulunan ılık bir çamur banyosunda belirli bir süreyle tutulmasıdır. Yüz bölgesine uygulanan bazı çamur maskeleri de olmasına rağmen, çamur banyosu genellikle boyun bölgesine kadar vücudu çamurda tutarak gerçekleştirilir. Çamurun farklı ve çeşitli içerikleri olabilir: Örneğin içeriğinde radyoaktif elementler ve kükürt bulunan çamurun romatizma, cilt hastalıkları, ciğer ve dalak rahatsızlıklarına iyi geldiği gibi sindirim ve sinir sistemiyle ilgili yararları da vardır. Bazı tür çamur banyolarında volkanik kül ve çeşitli mineraller de bulunur. Bazı dillerde “moor”, yani iyileştirici toprak olarak da adlandırılan çamur banyolarının çeşitli vitamin ve doğal antibiyotik içerenleri de vardır.

Nelere iyi gelir?
Çamur hafif ağrı ve acıları iyileştirir, kan dolaşımını artırır, kasları rahatlatır ayrıca cildi arındırarak yumuşak ve temiz hale getirir. Bilimsel araştırmalar çamur banyolarının aşağıdaki yararlarını da kanıtlamıştır:

Hücre yenilenmesi:
Kolajen üretimini artıran bir antioksidan olduğu için yaşlanma sürecini yavaşlatır.

Sıkılaştırıcı:
Cilt üzerinde bulunan ölü hücre ve diğer pisliklerin atılmasını sağladığı için sıkılaştırıcı etkileri vardır.

Hormon dengeleyici:
Regl dönemi öncesi sendromu adı verilen dönemin negatif etkilerine karşı savaştığı gibi hormon dengeleyici etkileriyle regl dönemi zorluklarının azalmasını sağlar.

Doğal iltihap savar:
Yorgunluk, aşırı zorlanma, veya bazı hastalıklar (artrit, romatizma) nedeniyle oluşan kas ve kemik problemlerini giderir. Bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine yardımcı olur. Stresi azaltan doğal bir yöntemdir. Bu nedenle özellikle sporcular veya efor gerektiren ağır işleri olan kimseler için çok faydalıdır

Kırışıklığı Azaltan Yiyecekler

* Vücudun iyi kaliteli proteinlere ve doğru yağlara ihtiyacı vardır. Yüksek kaliteli protein tüketmemek, hücrelerin bozulmasına ve vücudun onarma işleminde yetersiz kalmasına yol açtığı için bu nedenle özellikle yüksek kaliteli protein içeren balık/tavuk/hindi tüketilmelidir. (yağsız kırmızı et yer almıyor önerilerde!)

* Doymuş yağlardan uzak durulmalı (margarin, tereyağı) ve doymamış yağlar (zeytinyağı, kanola, soya, mısırözü) tercih edilmelidir.

* Genç görünmek için yüksek glisemik yüklü karbonhidrat olan sofra şekeri, bal, pekmez, çikolata, mısır, makarna, pilav ve ekmek gibi yiyeceklerden uzak durulmalı onun yerine kan şekerini yavaş yükseltip insülini az uyaran kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.

* Yeşil ve turuncu renkli sebzeler vücudun A vitamini seviyesini yükseltmekte, böylece cilt hücreleri güçlenip, ten daha canlı ve parlak olmaktadır.

* Somon, beyaz etli balık, kabuklu deniz ürünleri, tavuk, hindi, ıspanak, kuşkonmaz, lahana, sarımsak, brokoli, karnabahar, rezene, yulaf, tüm baklagiller, arpa, esmer buğday, zeytinyağı, yumurta, az yağlı süt, ceviz, fındık, badem, fıstık gibi sert kabuklular ile kiraz, yeşil elma, kavun, vişne, greyfurt, armut, erik, şeftali, avokado ve portakal gibi meyvelerin kırışık önleyici olduğunu belirtilmektedir.

* Soya fasulyesi ve yer elması da içerdiği bitkisel östrojen sayesinde cilde parlaklık vermekte ve cildin gerginliğini sağlamaktadır.

* Omega-3, bir diğer ismiyle ‘alfa linolenik asit’ için yağlı balıklar (somon, ton, uskumru), ceviz, badem, soya filizi, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, keten tohumu ve yeşil yapraklı sebzeler tercih edilmelidir.

* Besinlerin hücrelere taşınmasını, atıkların da hücrelerden dışarıya çıkışını sağladığı için her gün mutlaka 8-12 bardak su içmelidir.

* Serbest radikallere karşı önemli hücre koruyucu maddeler içerdiği için Yeşil çay tüketimi arttırılmalıdır.

* Yeterli uykuyu almak için 7-8 saat uyunmalıdır.

* Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır.




Ağız Kokusu

Ağız Kokusu : Çoğunlukla fena ağız kokusunun sebebi (%90 oranda) ağız içi kaynaklıdır. Diğer sebeb ise mide-barsak yada üst solunum yolu rahatsızlıklarıdır.Bunlara ilaveten özellikle çocuklarda barsak parazitlerine bağlı daha çok sabahleyin gözüken ağız kokusu oluşabilir.Bazı sistemik hastalıklardda da (diabet gibi) fena koku (ağız kokusu) görülmektedir.

Ağız kokusunun başlıca sebepleri;
1-Kokulu yiyecekler
2-Diş çürüğü
3-Periodontal(dişeti ve çevre kemik dokusu)hastalıklar
4-Sürekli ağız kuruluğu
5-Tütün kullanma
6-Tetersiz ağız hijyeni(kötü bakım)

Dişhekiminiz size ağız kokusunun sebebinin belirlenmesinde yardımcı olur eğer sebeb ağız içi kaynaklı ise bu sorununuzun giderilmesinde gerekli tedavi planlamasını yapar.

Ağız kokusunu neler yapar
Yediğimiz gıdalar solunumumuzu etkiler , özellikle soğan sarımsak gibi yiyecekler kan dolaşımımıza geçerler, oradan akciğerlere transfer edilir ve nefesimizle dışarı atılır. Diş fırçalama ,dişipi kullanımı ve ağız gargaraları ,sakız çiğneme ağız kokusunu sadece geçici olarak maskeler. Vücut gıdayı elimine edene kadar koku kalır.Diet yapanlarda düzensiz yemek yemeğe bağlı olarak fena ağız kokusu olur.

Düzenli ağız bakımı olmazsa,gıda artıkları dişler arasında ,dilin ve dişetlerinin üstünde
birikerek ağızda kalır ,belli bir süre sonra kokuya sebeb olur.Protezlerinde iyi temizlenememesi fena kokuya sebeb olur. Periodontal sağlığın bozulduğunun en önemli habercisi de fena ağız kokusudur.

Diş Sağlığı

DİŞ ÇÜRÜMESİ

Diş çürümesi, dişte bakterinin neden olduğu bir hastalıktır. Genel soğuk algınlığından sonra diş çürümesi, tüm insanlarda görünen en yaygın bozukluklardan biridir. Çoğu kişi için ömür boyu kalıcı olan bir sorun olsa da diş çürümesi en sık çocuk ve gençleri etkiler.

Tüm yaştaki kişiler için çürük, diş kaybının temel nedenidir. Diyet, flor kullanma ve doğru ağız hijyeni yoluyla diş çürümesini önlemede atılan önemli adımları bir kenara bırakırsak, günümüzde çocukların yarısından fazlasında 4 yaş hatta daha da önce diş çürümesi görülür.

Geçmişte, orta yaşı geçmiş çok az kişinin kendi dişleri olurdu. Günümüzde, flor kullanımı, daha iyi diş bakımı, beslenme ve hijyen, insanların kendi dişlerini daha uzun süre kullanmalarına izin veriyor. Bu ise, görece yeni bir sorun ortaya çıkarıyor, daha yaygın görülen diş kökü çürümesi Diş köklerinin çürümesi, yaşlı kişiler arasında gittikçe artan bir sorundur. Yaşam boyu sürecek uygun diş bakımı, iyi beslenme ve iyi bir ağız hijyeni, diş çürümesinin bu türüyle baş etmenin anahtar yollarıdır.

Diş Çürümesi Nasıl Gelişir?

Diş çürümesi birbirini etkileyen 3 faktörün sonucudur: Bakteri, diyet şekeri ve hassas diş yüzeyi.

Vücudunuzun diğer bölümleri gibi ağzınız da bakteri barındırır. Bu bakteriler, yediğiniz şeker ve karbonhidratların bir bölümünü aside dönüştürür. Bakteriler ve oluşturdukları asit, dişinizin yüzeyine yapışan ve diş plağı adı verilen yapışkan maddeyi oluşturur.

Bakterilere ek olarak, plak da mukus ve yiyecek parçacıklarından oluşur. Dilinizi dişinizi fırçaladıktan birkaç saat sonra diş yüzeyinin üstünde gezdirdiğinizde plağı hissedersiniz. Doku, hafif pürüzlüdür ve özellikle arka dişlerin yüzeylerinde daha iyi fark edilir. Plak, tam diş eti çizgisinin üzerindeki alanlarda ve diş dolgularının sınırlarında molar (azı) ve premolar dişlerin oyuk ve yarıklarına sıkıca tutunur.

Plakta oluşan ve çürümeye neden olan asit, dişin diş minesi yüzeyindeki minerallere saldırır. Plağın neden olduğu erozyon, diş minesinde küçük oyuklar (açıklıklar) oluşmasına yol açar. Bunu başlangıçta fark etmezsiniz. Çürümenin ilk belirtisi, tatlı, çok soğuk ya da sıcak bir şey yediğinizde hissettiğiniz ağrıdır.

Diş minesinde bir kez çürüme başladığında, altındaki daha yumuşak dentin zedelenmeye açık hale gelir. Dentin, dişin ortasında diş özüne giden küçük kanallar içerir. Bakteri hassas diş özüne erişirse iltihap meydana gelir. Diş özü içindeki kan damarları genişler ve buna bağlı olarak, dişte genişleyecek yer olmadığı için, ağrı hissedersiniz Buna ek olarak, vücudunuz dişten çevre dokulara bakteri istilasına karşı koymak için alyuvarları gönderir.
Bakterinin neden olduğu bu tür enfeksiyon diş apsesi olarak bilinir. Dişin çevresindeki kan damarları genişler. Genişlemiş damarlar, 0 bölgedeki sinirler üzerinde baskı yapar ve daha fazla ağrıya neden olur. Genellikle, vücudun bununla başa çıkma çabalarını bir yana bırakırsak, enfeksiyon diş özünü etkiler; sinirler ve kan damarları ölür. Diş ağrısı kesilir, ancak diş, daha sonra, bazen yıllar sonra apseye neden olur.

Kalıcı dişlerde, diş çürümesinin gelişimi bir ya da iki yıl alırken, süt dişlerinde süre daha kısadır. Asidin ilk oluşumu, bir şey yedikten sonra ilk 20 dakika içinde meydana gelir. şanslı olduğunuz bir nokta ise, bakteri, asit ve yediğiniz yiyeceklere karşı tamamen incinebilir, zedelenebilir durumda olmamanızdır Ağzın kimyası ve mekaniği belirli bir miktar koruma sağlar: tükürüğünüz ve dilinizin hareketleri yıkıcı ve bozucu maddelerden bazılarını temizleyebilir. Günümüzde, diş hekimliği de, diş çürümelerinin etkilerini azaltmak için koruyucu önlemler ve tedaviler sağlamaktadır.

DİŞ ÇÜRÜMELERİNİN ÖNLENMESİ

Başarılı bir diş çürümesini önleme planı üç aşama içerir: Dişinize iyi bakmanız, doğru diyet ve çocukların durumunda ve tüm dişlere florid uygulanması. Böyle bir plan, günlük temelde, baştan sona tam bir fırçalama ve diş ipiyle diş aralarını temizlemeyi, kontroller için diş hekimine düzenli olarak gitmeyi, diyetinizde aldığınız şeker ve karbonhidratı denetlemeyi ve çürüğü önlemek için florid kullanımını içerir. İdeal bir dünyada herkes her öğün ve atıştırmadan sonra dişlerini fırçalamalıdır. Daha gerçekçi bir hedef ise dişleri bir sabah ve bir gece yatmadan önce olmak üzere günde en az iki kez fırçalamak ve en az bir kez diş ipiyle diş aralarını temizlemektir. çürüme süreci çoğu kez, gece ağzınız tükürük yokluğundan kuruduğunda ve diliniz ağzınızı temizleme hareketleri yapma konusunda hareketsiz kaldığında başlar. Gece yatmadan önce dişlerinizi fırçalamanız ve diş aralarını temizlemeniz çok önemlidir, çünkü aksi halde çürümeye neden olabilecek yiyecek ve bakteriler dişlerin çevresinde birikir.

Diğer bir yöntem, atıştırmalardan sonra ağzınızı su ile çalkalamaktır.Yaşam boyu sürecek iyi alışkanlıkların kazanılması erken yaşlarda olur. çocuklarınıza. tam takım dişleri olmadan önce fırçalama alışkanlığını kazandırın. Benzer şekilde, çocuğunuzun diş hekimi de diş ipiyle dişlerin arasını doğru olarak temizlemeyi size ve çocuğunuza gösterecektir.

Aldığınız şeker ve Karbonhidrat Miktarını Denetleyin :

Şekerin, diş çürümesine katkısı olduğu düşüncesi yeni değildir. Ancak mayalı karbonhidratlar da buna neden olur. Mayalı karbonhidratlar şeker ve çoğunlukla pişirilmiş nişastayı içerir.

Karbonhidratlar, sağlıklı bir diyetin önemli bir bölümü olduklarından, karbonhidratı kesmeyin. Bunun yerine, diş çürümesini önlemek için aşağıdaki ipuçları yararlı olabilir. Bu, hiçbir zaman kendinizin ve çocuğunuzun dondurma, kek, turta ya da şeker yemesine izin vermeyin demek değildir. Yediğiniz şeker miktarı, nasıl ve ne zaman yendiğinden daha az önemlidir. öğünler arasında yenilen tatlılar öğünde yenenlere nazaran daha çok zarar verir.

Aşağıdaki önerileri, sizin ve çocuğunuzun yeme alışkanlıkları haline getirmeye çalışın:

1. Atıştırmalık yapışkan yiyeceklerden uzak durun. şeker, şeker kaplı fındık-fıstık, yapış-kan kuru tahıl, hamur ekmek, kuru üzüm, kurutulmuş meyva gibi yiyecekler dişlerinize yapışır. Kuru üzüm ve kurutulmuş meyve yemeye son vermeyin. Bunun yerine, bunları yedikten sonra 20 dakika içinde dişlerinizi fırçalayın (bakteri, diş çürümesine neden olan asidi bu süreden sonra üretmeye başlar) ya da ağzınızı su ile çalkalayın.

2. Atıştırdığınız yiyecekleri dikkatle seçin. Diş çürümesine neden olan yiyecekleri öğün aralarında yemek, aynı yiyecekleri öğünde yemekten daha zararlıdır. Gün boyunca azar azar atıştırmak bakterinin dişiniz üzerinde sürekli asit bulundurmasına izin verir. Sürekli şekerli içecekler içmeyin ya da şeker, şekerle tatlandırılmış nefes açıcı, öksürük tabletleri ya da sakız yemeyin ve çiğnemeyin.

Bebekler dahi diş çürümesi riski taşırlar. Biberonla (süt ya da meyva suyu) uykuya yatırılan bebekler, diş çürümesi riskine maruz kalırlar. Hem süt hem meyva suyu şeker içerir. Bebeğinizin yatışması için biberona gereksinimi varsa. biberonu su ile doldurun.

Yakın zamanlarda yapılan araştırmalar, karbonhidratlarla birlikte alındığında bazı yiyeceklerin diş üzerindeki şekerin etkisini nötralize ettiğini ileri sürmektedirler. Öğünlerde, genellikle çeşitli yiyecek bileşimleri olur. Bu bileşimler, bakterilerin etkisini değiştirebilir ve diş çürümesini azaltma potansiyeline sahiptirler.

Floridin Önemi

Belediye suyunun optimum düzeyde florid içerdiği yerlerde yaşayan kişilerde hemen hemen hiç diş çürümesi olmadığı ortaya çıkarılmıştır. Bazı yerlerde, içme suyundaki doğal florid içeriği o kadar yüksektir ki dişler üzerinde kahverengi lekeler oluşur. Floridin doğru miktarda kullanılmasıyla bu kozmetik risk giderilir, Floridin, su kaynaklarına da eklense, doğal olarak oluşsa da herhangi bir sağlık riski içerdiğinin bir delili yoktur.

Florid, özellikle dişleri gelişmekte olan çocuklar için yararlıdır. Florid. mineli yapıyla birleşir ve sürekli bir koruma sağlar.

Amerika Birleşik Devletlerinde birçok belediye, içme suyu tesislerine az miktarlarda florid eklemektedir. Bu yaklaşım hem güvenli hem de ekonomiktir. içme suyunuzu floridleme hakkında bilgi alabilirsiniz.Doktorunuz size reçeteyle florid tabletleri yazabilir.

Diş çürümesine karşı en hassas olanlar çocuklar, ergenlik çağındakiler ve yaşlılardır. Bunlar için, florid içeren diş macunları dahil olmak üzere florid uygulaması istenir. Ayrıca, floridli ağız çalkalama suları da etkili olabilir. Ayrıca, birçok diş hekimi çocukların dişierine,düzenli check-uplarının bir bölümü olarak florid uygularlar.

Florid, dişlerinizin pürüzsüz, çiğnemeyen yüzeylerindeki oyukları önlemenin en etkili yöntemidir. Sonuç olarak, oyukların çoğu çiğneyen yüzeylerde meydana gelir. Bunun nedeni, arka dişlerinizin (premolar ve molar) bir diş fırçası olmadan temizlenmesi imkansız olan yarık ve oyuklar içermesidir.

Diş Koruyucuları (Sealant)

İyi bir ağız hijyeninin yanında, arka dişlerin çiğneyen yüzeylerinin çürümesini önlemenin en iyi ve tek yöntemi diş koruyucularının kullanılmasıdır. Sealantlar çoğunlukla saydam ya da beyaz olan plastik benzeri ince bir kaplama sağlarlar. Uygulama ağrısız ve kolaydır. İlk önce, diş hekiminiz azı dişlerinin çiğneyen yüzeylerini temizler. Sonra, bu yüzeyler ayrı parçaların birbirine yapışmasının önlenmesi için hafif bir asitle yakılır. Dişler iyice yıkanır ve kurutulur. Daha sonra, diş hekiminiz aynı tırnağa oje sürer gibi dişinize kaplamayı sürer. Kaplama daha sonra sertleşir, çukur ve yarıklarda plağın oluşumunu önler.

Her ne kadar çeşitli koşullar etkinliklerini azaltsalar da diş koruyucuları 10 yıl dayanır. Diş hekimine düzenli giderek, bu koruyucuların ömrünü uzatmak için gerekli önlemleri alabilirsiniz. koruyucu kaplama düşerse, bunun yerine yenisi konabilir; zarar görürse, hiç kaplama yapılmamış dişten daha fazla çürük riskine maruz kalmaz.

Sealant koruması çocuklar için en uygundur. 6 yaş civarında, kalıcı azı dişleri ilk çıkmaya başladığında uygulanmalıdır. Yine, 11-13 yaşları civarında kalıcı ikinci azı dişleri çıktığında uygulanmalıdır.

Bakımevlerinde yaşayan sakat, yaşlı insanlar ve diş çürümesi olasılığı yüksek olan kişiler de sealantlardan yararlanabilir.

DİŞ ÇÜRÜMESİ VE FLOR

Bundan on, yirmi sene önce, bilim adamları floru eksik içme suyuna flor ekleyerek, bu suyu içen çocuk ve ergenlerde çürük sayısının azaldığını buldular. Günümüzde, bilim adamlarının delili ise kesin: içme suyuna ve diş macununa flor eklenmesi, özellikle çocuklar arasında çürükleri önlüyor. Özellikle çocukluk dönemi başlangıcında flor almak dişlerin gelişimine yarar sağlar. Flor, mine yapısı içine girer ve sürekli koruma sağlar.

Siz ve aileniz her zaman flor içeren diş macunu ile dişlerinizi fırçalamalısmız.
Çocuklara cazip kılmak için özel olarak tatlandırılmış olanlar da dahil çeşitli florlu diş macunları vardır.

Flor kullanımının sonuçları öyle etkileyicidir ki, günümüzde sadece diş macunları değil bazı içme suyu kaynaklan da florid içerir. Flor ucuz, güvenilir ve etkilidir. Yine de, insanların çok azı florlu su içmektedir. Eğer çocuğunuz varsa ve içme suyu şebekesi böyle bir işlem görmemişse, okullarınızda içme suyu için florlama isteyin. Buna ek olarak, florlu su içemeyen her yaştaki kişi, diş hekimi ya da doktor reçetesiyle elde edebileceği flor damlaları ya da tabletleri kullanarak yarar sağlayabilir.

Büyük yaştaki çocuklar, ergenler ve erişkinler diş çürümesine en duyarlı olanlardır. Bunlar için, diş hekimi tarafından uygulanacak flor tedavisi kadar, florlu ağız çalkalama sulan (diş suyu) da yararlı olabilir.

DİŞ ÇÜRÜMESİNİN TEDAVİSİ

Oyukların (çürükler) çoğunun farkına bir diş muayenesi sırasında varılır, çünkü çürümenin erken evreleri ağrısızdır. Diş çürümesini erken saptamak ve tedavi etmek ağrıyı, masrafı önler ve en önemlisi size dişinizi kazandırır.

Bir oyuk keşfedilir keşfedilmez, durum daha ağrısız gibidir, çünkü dişin dış bölümleri, diş minesi ve dentin ağrıya karşı diş özüne nazaran daha az hassastırlar. Çürüğünüz olup olmadığını saptamanın bir yolu diş röntgeni çekmektir. Diş hekiminiz, diş öykünüz ve dişlerinizin durumu temelinde röntgenin gerekli olup olmadığını ya da kaç röntgen çekilmesi gerektiğine karar verecektir.

Dişinizde çok ciddi bir çürük varsa, modern diş hekimliği, tedavi sürecinin rahatsızlığını gidermek için donanmıştır ve genellikle diş dolgusu (onarılma) ya da kanal tedavisi (dişin hastalıklı bölümünün alındığı ve etkilenmemiş kök ve dişlerin yerinde bırakıldığı) gibi işlemlerle diş kurtarılabilir.

Diş Dolguları

Çoğu kez, belirtileri fark etmişsinizdir. ancak düzenli muayeneniz için diş hekiminize gittiğinizde, diş hekiminiz çürüğü bulur. Ancak, bazı durumlarda: tatlı, çok sıcak ya da çok soğuk bir şey yediğinizde dişinizde hafif bir ağrı hissedebilirsiniz. Bu, diş çürümesinin en erken belirtisidir. Eğer, tatlı, sıcak ya da soğuk yiyecekler yerken keskin bir ağrı duyuyorsanız, bu daha ciddi bir çürümenin işaretidir. Bu durumların her birinde, çürüme süreci, dişin çürüyen kısmı temizlenerek (oyularak) ve bunun yerine dolgu konularak durdurulabilir.

Eğer çürüme yaygınlaşmış ise ya da siz özellikle çok hassassanız, ağrıyı kesmek için lokal anestezi (diş etlerine yapılan iğne yoluyla) uygulanabilir. Duruma göre bazı diş hekimleri rahatsızlık ve endişeyi azaltmak için diazot monoksit verebilirler. Eğer, ilaçla tedavi görüyor iseniz, herhangi bir anestezik almadan önce bunu mutlaka diş hekiminize söyleyin.çünkü, birlikte alınan belirli ilaçlar ve anestezikler ters reaksiyonlar doğurabilir.

Etkilenmiş bölüm bir kez temizlendiğinde, diş hekiminiz artık dişinizi iyileştirmeye hazırlanacaktır. Kullanılan dolgu tipi dişin konumuna ve işlevine bağlıdır çiğneme işlevinin çoğunu yapan azı dişleri daha fazla basınca maruz kalırlar ve ön dişlerden daha dayanıklı bir maddeye gereksinimleri vardır. Buna ek olarak, eğer mümkünse ön dişdeki bir dolgu, dişin kendi rengiyle uyumlu olmalıdır.

Bazen, çürüme yaygın olduğunda, dişinizin tedaviye reaksiyonu ve hassasiyetinin gözlemlenmesini sağlamak için geçici bir dolgu yapılabilir. Birkaç hafta sonra, ters belirti ya da şikayetler yoksa, diş hekiminiz dolguyu çıkarır ve yerine kalıcı dolguyu koyar.

En yaygın onarıcı malzeme gümüş amalgamdır ve arka dişlerde kullanılır. Bu tür dolgular aslında civa, gümüş ve diğer metal alaşımlarıdır. Standart alaşıma yakın bir zamanda eklenen bakır, günümüzün gümüş dolgularını birkaç yıl öncekinden daha dayanıklı bir hale getirmiştir.

Daha pahalı bir onarım olan altın dolgu, daha fazla kuvvet ve destek gerektiğinde amalgamın yerine kullanılır. Böyle bir dolgu kararmaz.

Ön dişlerdeki dolguların mümkün olduğu kadar görünmemesi gerekmektedir. Porselen sementin bir biçimi olan ve diş minesine benzeyen asit silisit tuzu, yakın geçmişe kadar standart bir seçimdi. Artık, daha sıklıkla plastik reçine kullanılmaktadır. Her iki biçim de doldurulan dişin rengiyle uyum sağlayacak biçimde renklendirilebilir Gelecekte, bileşik malzemeler azı dişleri ve köpek dişlerinin çiğneme yüzeylerinde kullanılabilecek kadar güçlü yapılabilir.

Ara sıra, ön dişlerdeki küçük oyuklar için onarım malzemesi olarak altın kaplama kullanılmaktadır. Porselen ya da plastik bileşik malzemelerden daha pahalı ancak daha dayanıklıdır.

Eğer dişiniz, birkaç dolguyu ya da bir büyük dolguyu kırma tehlikesi olmadan destekleyemeyecek kadar çürümüşse, diş hekiminiz çürüğü temizleyebilir, boşluğu sement ya da amalgama doldurabilir ve bir porselen kaplama, metal bir kron ya da bir birleşik metal ve porselen kron ile doldurabilir. Kalıp genellikle dişinize göre yapılır ve kron laboratuvarda imal edilir. Daha sonra bu kron yerine oturtulur, şekil verilir ve son olarak dişinizden geriye kalan parça üzerine yapıştırılır.

Kanal (diş kökü kanalı) Tedavisi

Eğer şiddetli biçimde çürümüş bir dişiniz varsa ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya gelecek kadar iltihaplanmışsa, diş hekiminiz ya da endodontist bir kanal tedavisi uygulayabilir. Bu işlem, sinir ve damar dokusunun (diş özü), kökten ve diş özü yuvasından ve ilişkili herhangi bir çürümüş diş yapısından temizlenmesini içerir. Kök ve dişin temelinin yerinde kalmasına izin verir.

Kanal tedavisi, bir muayenehane işlemidir ve lokal anestezi gerektirir. Bu çok aşamalı işlemde, diş özü temizlenir, yaratılan oyuk sterilize edilir ve hareketsiz bir malzeme (guttapercha) ve sement ile doldurulur. Diş yapısı artık öncekinden daha kolay kınlabiıir bir yapıdadır. Bu nedenle, genellikle kron gibi kalıcı bir onarım gerektirir.

Diş Beyazlatma Teknikleri

Diş Beyazlatma. Diş Beyazlatma Teknikleri
Diş Beyazlatma (Bleaching) teknikleri
Diş beyazlatma;hidrojen peroksit veya türevi maddelerin dişin tabakalarına nüfuz etmesi ile yapılan ağartma işlemidir.
Diş beyazlatma işlemi iki temel şekilde yapılır:
Diş Beyazlatma
1. Home Bleaching(evde yapılan beyazlatma); dişlerinizin ölçüsü alınarak şeffaf yumuşak bir plak hazırlanır.hekiminizin uygun gördüğü jel şeklindeki bleaching maddesi plağa konularak ağıza uygulanır.7-15 günlük kullanımdan sonra kontrol edilerek istenilen beyazlık elde edilinceye kadar uygulanır.Günde 2-8 saatlik uygulamanın gece uyku süresince yapılması tavsiye edilir.

2.Office Bleaching(muayenehanede yapılan beyazlatma); Klinik sartlarında hekimin 2-3 seansta ışınlı yada kimyasal olarak uyguladığı beyazlatma şeklidir.
NE ZAMAN UYGULANIR?

-herhangi nedenle dişlerin bir veya birkaçının sarı,gri,kahverengi olduğu durumlarda
-kanal tedavi sonrası grileşen cansız dişlere
-antibiyotik kullanımı kaynaklı lekeler
-gelişim defektlerine ve mine demineralizasyonuna bağlı lekelenmeler
UYGULAMA ÖNCESİ YAPILMASI GEREKENLER

-Diş ve dişetlerinde gerekli tedaviler yapılmalı
-Nikotin,kahve,çay gibi lekeler temizlenmeli
-Mine defekti olan veya aşınmış dişler doldurulmalı
UYGULAMA SIRASINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

-Beyazlatma işlemi sırasında veya sonrasında sıcak soğuk hassasiyeti oluşabilir.Geçici bir olaydır,zarar vermez.Doğru zaman ve ilaç konsantrasyonu kullanıldığı takdirde zamanla ortadan kalkacaktır.Gerekli durumlarda flor uygulaması yapılır.
-Beyazlatma jeli uygulandığı dönemlerde kahve,çay,sigara gibi renk verici maddelerin kullanılması sakıncalıdır. Diş beyazlatma.
ETKİ SÜRESİ


Uygulanan tekniğe ve konsantrasyona göre değişen etki süresi genellikle kalıcıdır.Bunun devamlılığını sağlamak amacıyla; 6 ayda bir home bleaching yapılarak pekiştirme tedavisi uygulanabilir.

Ağız ve diş bakımı

Diş fırçalama

* Doğru teknikle, düzenli diş fırçalama ağız ve diş bakımının temelini oluşturur.

* Düzenli diş fırçalama günde en az iki kez diş fırçalamaktır: Sabah kahvaltıdan sonra ve geceleri yatmadan önce.
* Alt ve üst çeneler, birbirinden ayrı olarak fırçalanmalıdır. Doğru diş fırçalama tekniği, fırçanın her iki çenede de dişetinden dişe doğru kullanılmasını ifade eder. Yani tek yönlü süpürme hareketi.
* Fırça ağız içinde sırayla tüm dişleri dolaşmalıdır ve fırçalanmayan diş yüzeyi kalmamalıdır.
* Sadece dişlerin çiğneme yüzeyleri ileri geri fırça hareketi ile temizlenmelidir.
* Dilin üst yüzeyi de mutlaka fırçalanması gereken bir bölgedir. Dil, pütürlü yüzeyinden dolayı, ağız kokusuna neden olan çok sayıda bakteriye barınak oluşturur. Bu bakteriler en çok dilin boğaza yakın (sırt) kısmında bulunurlar. Bu nedenle dilin geriye doğru olan bölgeleri de fırçalanmaya çalışılmalıdır. Mide bulantısı refleksi olan hastalar nefes verip, tekrar nefes almadan fırçayı mümkün olduğunca geriye götürüp fırçalamalıdır. Zamanla bulantı refleksi azalacaktır.
* Diş fırçası kullanımdan önce ıslatılmamalıdır ve üzerine nohut büyüklüğünde diş macunu sürülerek fırçalanmaya başlanmalıdır. (macun reklamlarındaki gibi tüm fırça yüzeyini kaplayacak şekilde değil)
* Tüm diş yüzeyleri tarif edilen şekilde fırçalandığında zaten ideal olan iki dakikalık diş fırçalama süresi oluşmaktadır.


Diş ipi kullanımı

Diş ipi dişlerin ara yüzeylerini temizlemek için en etkili araçlardan biridir. Önemli olan sabırla günde en az bir kere ve genellikle gece yatmadan önce bu işlemi gerçekleştirmektir.İşaret parmakları arasında gergince tutalan diş ipi ile dişlerin ara yüzeyleri, diş ipini diş etine batırmadan rahatlıkla temizlenelebilir. Eğer diş ipi diş aralarına girmiyorsa bunun genellikle üç anlamı olabilir:

1. O dişler arasında diş taşı olabilir,
2. Dişlerden birinde çürük olabilir,
3. Dişlerdeki dolgularda kırılma/çatlama olabilir.

Su ile gargara

* Su ağız sağlığı için yeryüzündeki en yararlı maddelerden biridir.
* Su ile gargara, su içmek ya da ağaza su alıp tükürmek demek değildir. Suyun ağız içinde her bölgeye değecek şekilde dolaştırılmasıdır.
* Su ile gargara günümüz insanının yoğun temposu ve temizlik alışkanlığına dönük gönülsüzlüğü için en iyi çarelerden biridir.
* Yediğimiz içtiğimiz her şeyden sonra mümkünse ağzımızı su ile çalkalamak ağız sağlığı için yararlı olacaktır.
* Kişi yanında küçük bir şişe su dolaştırarak bu alışkanlığı edinebilir.
* Ilık su içine katılmış bir çay kaşığı tuz gargarası ise ağızdaki bakteri florasını azaltır. Ayrıca diş etleri ile dişler arasındaki ödem miktarını azaltarak diş etlerinde sıkılaşma sağlar.

Renklendiricileri engelleme

Günümüz dünyasında diş hekimliğinin ve ağız-diş sağlığının en önemli düşmanı renklendiricilerdir. Sigara-tütün kullanımı, çay, kahve türleri, kola vb. içecekler, çikolata vb. şekerlemeler ve birçok ürün dişleri olumsuz etkilemektedir. Kullanıyorsanız her türlü tütünlü içeceği filtreli ağızlıkla içmek önerilir. Çay ve kahvenin açık tüketilmesini, kola ve içeceklerin hafif (light) ve açık renkte olanlarının içilmesi tavsiye edilir. Çikolata ve şeker tüketiminden sonra ise su ile kuvvetlice ağzın çalkalanması ve mümkünse diş fırçalaması önemlidir.
Düzenli diş hekimi kontrolü

Diş fırçası üç ayda bir değiştirmelidir. Islak kalan fırçada mikrop üremesi kolaydır. Aynı anda en az 3 fırça kullanmanız yararınıza olacaktır. Diş fırçalarınızı başkalarının fırçalarından ayrı yerlerde tutmalısınız. Banyo aynasında, cüzdanınızda vb. kendinizi ağız bakımı konusunda motive eden işaret ya da simgeler bulundurmalısınız. 6 ayda bir diş hekiminize kontrole gitmeniz diş sağlınız için önemlidir.

Bembeyaz dişlere bir saatte kavuşun

Dünyanın en güzel kadını, en yakışıklı erkeği bile olsanız, lekeli ve sararmış dişlerle güldüğünüzde tüm cazibeniz söner. Oysa, gülümseme; karşıdaki kişi üzerinde bırakılan ilk etkidir...

Neyse ki günümüz teknolojisinde inci gibi dişlerle korkmadan gülümsemek mümkün. Bunun için de sadece 1 saatte beyazlatma işlemi yaptırabilirsiniz
Levent Refresh Clinic'ten diş hekimi Zerrin Doyranlıoğlu, güzelliğin olduğu kadar sağlığın da göstergesi olan dişleri beyazlatmanın yöntemlerini anlattı...
* Diş beyazlatmanın formülü var mı?
Diş estetiğinde en önemli konulardan biri diş minesinin rengidir. Bugün için herkes sarı veya gri dişlerini beyazlatmak suretiyle psikolojik olarak daha iyi bir görünüş elde etmek ister. Onun için özellikle ABD, Japonya ve Çin'de sadece diş beyazlatma merkezleri açılmıştır. Buralardaki uygulama, soğuk ışık altında yani ısı vermeyen ışık altında bir saat gibi bir zaman diliminde dişlerin üzerine konan jel kıvamındaki beyazlatıcı maddelerle dişlerin içindeki prizmalar arasında birikmiş olan lekelerin ortadan kaldırılmasıdır.

* Dişleri nasıl beyazlatıyorsunuz?
Dişlerdeki gözeneklerin temizlenmesinde 'hidrojen peroksit' yani oksijenli su veya türevi 'karbamit peroksit'li jeller kullanılıyor. Muayenehanede yaptığımız beyazlatma işlemi; yüksek konsantrasyondaki karbamit peroksit jelinin diş hekimi tarafından uygulanmasıyla gerçekleştirilir. Bu uygulamada, diş etleri ve dokular özel koruyucularla korunduğu için yumuşak dokularda herhangi bir zarar oluşmaz.

* Beyazlatma işlemi ne kadar sürüyor?
Kişinin diş minesinin rengine bağlı olarak yapılan işlem en az birbuçuk saat sürüyor. Herkeste olmasa bile bazı durumlarda 1 veya 2 seans daha gerekebilir. Ayrıca yapılan işlem, esmer tanlilerde daha belirgin olarak görülürken, açık tenli kişilerde hemen fark edilmeyebilir.

* Beyazlatma dişlere zarar verir mi?
Hayır vermez. Evde yapılan beyazlatma işlemlerinde jelin kontrolsüz olarak diş etine teması sorun yaratabilir. Bu nedenle taşan jelin fazlasının temizlenmesi gerekir. Yoksa kontrolsüz temas, diş etlerinde tahrişe neden olabilir.

* Herkese beyaz diş yakışır mı?
Genelde esmer renkli olan şahıslarda, örneğin zencilerin pek çoğunda dişler çok beyazdır. Açık ve buğday tenlilerde daha açık sarı renkte dişler görülür. Fakat açık ten rengine sahip olanlar bile dişlerinin beyaz olmasını ister. Çünkü beyaz bir gülüş, estetik açıdan çok önemlidir. Bu nedenle beyaz diş herkese yakışır.

* Diş beyazlatmayı hamileler ve çocuklar da yaptırabilir mi?
Hamile ve çocuklarda beyazlatma yapılması kanaatimce pek uygun değildir.

* Özel diş fırçası ve macunu gerektirir mi?
Diş macununun içerisinde iri grenli partiküller olmamalı, fırçalarken beyaz renk almalı ki kanamalar oluşursa görülebilsin. Diş fırçaları ise orta sertlikte ve kılları yuvarlatılmış, kolay temizlenebilir olmalı.

* Kozmetikçilerde satılan diş beyazlatma ürünleri sağlıklı mı?
Diş hekimi tarafından tavsiye edilmeyen beyazlatma ürünleri, oksidan maddeler içerdiğinden dişin dokularına zarar verebilir. Bu nedenle FDA (ABD Gıda ve İlaç Dairesi) beyazlatma ürünlerini ilaç kategorisine aldı.

* Dolgular da beyazlatılır mı?
Hayır. Beyazlatma solüsyonu sadece diş dokusu üzerinde etkilidir. Öncelikle bakım yapılıp, dişlerin sonuç rengine göre; dolgu veya porselenlerin rengini belirlemek daha doğru olur.

* Beyazlatmada son teknoloji nedir?
Daha kısa sürede sonuç veren daha az hassasiyete yol açan ağartma ajanları geliştirildi. Son dönemlerde ışık kullanımı ile daha etkin sonuç alınabileceği düşüncesi de ortaya çıktı.

Sağlıklı gözler için bol meyve

Gözlerimiz, sağlığımız konusunda bize çok önemli ipuçları verir. Gözlerimizde oluşan bazı sorunlar kimi zaman vücudumuzdaki çok önemli hastalıkların habercisi olabilirler.
Örneğin kataraktta, göz merceği saydamlığını kaybeder ve görme azalır. Glokom, göz içi basıncının yükselmesi nedeniyle görme sinirinin giderek zayıflamasına ve görme kaybına yol açar.
Erişkinlerde görülen göz hastalıklarının birçoğu daha az sıklıkla olmak üzere bebeklerde ve çocuklarda da görülebilir.
A vitamini almak önemli
Göz sağlığımızı olumsuz etkileyen hastalıklar arasında ise kronik diyabet ve tansiyon yer alır. Özellikle diyabet, gözde katarakt, glokom ve en önemlisi diyabetik retina hastalığına sebep olabilir. Diyabetlerde görme kaybı gelişme ihtimali normalden 25 kez daha fazladır. Diyabette beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi gerekir. Bu da glisemik indeksi düşük besinleri ve posalı yiyecekleri tercih etmekle, öğün atlamamakla, aşırı yağlı yiyeceklerden sakınmakla, şeker ve şekerli yiyeceklerden uzak durmakla olur.
Gece iyi görememe olgusu ise genellikle A vitamini ve çinko eksikliğinden ileri gelir. En iyi A vitamini kaynakları havuç, ıspanak, lahana, portakal ve sarı renkli meyvelerdir.
Sigara tiryakilerinde B12 eksikliğiyle birlikte görülen ender bir göz hastalığı ise tütün körlüğü olarak bilinir.
Erken yaşlarda düzenli olarak ve bol bol meyve yemek, ilerleyen yaşlarda görme kayıplarını önemli oranda önler. Araştırmalar düzenli olarak günde üç öğün meyve yiyenlerde, yaşlılıkta görme kayıplarının yüzde 36 azaldığını ortaya koyuyor. Çoklu vitamin almak, katarakt riskini yüzde 60 azaltıyor. Özellikle çoklu vitamin hapında bulunan E ve C vitaminlerinin, katarakt riskini indirmede önemli rolü olduğu belirtiliyor.

Havuç
Havuç içerdiği özel şekeri, A vitamini ve bol vitaminleri ile karaciğeri kuvvetlendirir, vücuttaki üre asidinin, ürat tuzlarının, benzeri yorgunluk maddelerinin idrarla dışarı atımına yardımcı olur. İçerdiği beta-karoten sayesinde gözleri korur ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.

Göz için doğal reçeteler
# Ceviz yapraklarının kaynatılması ile elde edilen sıvıya batırılan temiz bir bez parçası göz üzerine konursa göz iltihaplanmalarını önler.
# Göz nezlesi ve kanlanmasında gül yapraklarından yapılan çayla göz banyosu yapmak çok etkili olur.
# Havuç gözleri kuvvetlendirir.
# Kavun göz nezlesine iyi gelir.
# Maydanoz suyu ile yapılan göz banyosu gözkapağı iltihaplarını iyileştirir.
# Rezene tozu karıştırılan suyla yıkandığında gözler kuvvetlenir.




Yağlardan kurtulmanın en kestirme yolu

» puanınızı öğrenmek için tıklayın
sağlık şişmanlık güzellik diyet beslenme

Pek çok kadın için bölgesel yağlar, fazla kilolardan daha çok sorun oluşturuyor.İşe en yağlarınızdan kurtulmanın en kestirme yolu

Ancak son yılların trendi olan lazer lipoliz, bölgesel yağların yok edilmesinde en kestirme yöntem olarak tercih ediliyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Plastik - Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Karacalar, bu yöntemi şöyle anlatıyor:

“Kısaca lazer lipo olarak da bilinen yöntem lazer enerjisinin yağ dokusu içerisine bir fiber aracılığıyla gönderilip parçalanması esasına dayanır. Gevşek deriyi de bir miktar toparlama özelliği nedeniyle, bu bölge için oldukça ideal bir yöntemdir. Bu özellik kolajen üretimini uyarmasına bağlanır. Bu etki ve parçalanan yağların emilmesi ile sonuçlar altı hafta sonra görünmeye başlar ve dört ay boyunca gelişme devam eder. Etkisi uzun vadede çıktığı için yaz hazırlıklarına çok geç kalmadan başlamak gerekir.”

Hızlı ve etkili sonuç

Lazer lipoliz yönteminin lokal anestezi altında yapıldığını belirten Dr. Karacalar, “İşlem sonrası morluk ve şişliğin az olmasının yanında hızlı bir işlem olarak çağımızın gereklerine uygun bir yöntem olduğu da söylenebilir” diyerek vücudun hangi bölgelerine uygulanacağı konusunda şunları söylüyor:

“Lazer lipoliz, daha önce liposuction yapılan bölgelerde, revizyon ve rötuş için de uygun bir tekniktir. Erkeklerde meme büyüklüğü tedavisinde, sırt gibi sert bölgelerde, çene altı ve çene konturu bölgesinde, bacak içi, kol iç yüzü ve bel gibi dokunun gevşeme eğiliminde olduğu bölgelerde oldukça etkilidir. Aynı yöntemle aşırı terleme gibi sorunlarda ter bezlerine uygulanarak terleme ve koku sorunlarını giderebilmektedir. Yapılan çalışmalarda lazer enerjisi ile yağ hücresinin normal görevlerini yapa-mayıp, çevredeki suyu çekerek şiştiği ve dağıldığı saptanmıştır. Ancak aşırı gevşekliğin olduğu durumlarda lazer lipolizin yararları sınırlı olacağından ‘lifting’ işlemleri ile birlikte yapılması uygun olur. “

Tansiyonu çift kol ve bacaktan ölçün

Doğru sonuç alabilmek için tansiyonun çift kol ve bacaktan ölçülmesi gerektiği bildirildi.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji ve Hipertansiyon Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yahya
Sağlıker, doğru sonuç alabilmek için tansiyonun çift kol ve bacaktan ölçülmesi gerektiğini bildirdi.
Prof. Dr. Yahya Sağlıker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hipertansiyonun dünya ve Türkiye’de hızla artış gösterdiğini, buna rağmen belirtiler hafife alındığından, yüzlerce hastanın hipertansiyonu olduğunu bilmeden yaşadığını söyledi.

Sağlıker, böbrek ve kalp hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalığı beraberinde getiren yüksek tansiyonunun kontrol altında tutulması için belirli aralıklarla ölçülmesi gerektiğini, bunun için en uygun zaman diliminin her hafta
salı ve cuma günleri olabileceğini belirterek, şunları kaydetti:


"Tansiyon, atardamarlardaki kan basıncının göstergesidir. Damarlarda kanın rahat dolaşabilmesi için belirli bir basıncın olması gerekir. Bu basıncın düşük ya da yüksek olması tansiyonla ifade edilir. Çok düşük tansiyon da yüksek tansiyon da tehlikelidir. Tansiyonun normal değerleri küçük tansiyonda 8, büyük tansiyonda 12’dir. Bunun çok altı ya da üstünde çıkan değerler tedaviyi gerektirir."


Sağlıker, "hastaneler de dahil, tansiyona hep tek koldan, daha çok da kalbe yakın olduğu düşüncesiyle sol koldan bakıldığını" belirterek, "Oysa, bu tamamen yanlış. Tansiyon tek koldan ölçülecekse sağ olmuş, sol olmuş fark etmez.
Ancak, en doğru yöntem her iki kol ile bacaktan ölçülmesidir" dedi.


"İki kol ile bacaklardaki tansiyon arasında 3-4 değerin üzerindeki farkın kalp ya da damarlarda rahatsızlık olduğunu gösterdiğine" dikkati çeken Sağlıker, şöyle devam etti:
"İki kol ile bacaklardaki tansiyon ölçümünde kollarda yüksek, bacaklarda düşük çıkıyorsa ciddi bir kalp rahatsızlığının habercisidir. Tansiyon, bacaklarda yüksek, kollarda düşük çıkıyorsa bu da kalbin büyük damarında darlık olduğunu gösterir. Buna biz şah damarı da diyoruz. Bu darlık öldürücü sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle kol ve bacaklardaki tansiyon farkı 3-4 puan ve üzeri çıkıyorsa mutlaka tedavi yoluna gidilmeli."
Sağlıker, herhangi bir göz rahatsızlığı olmamasına rağmen ışığa karşı hassasiyetin de yüksek tansiyon olduğunu gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:


"Tansiyon insan vücudunun kara kutusudur. Başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere birçok hastalığın habercisi olan tansiyon yaş farkı da gözetmeksizin herkeste görülebiliyor. Bu nedenle sağlıklı olduğunu düşünen
bireyler de belirli aralıklarla tansiyonunu kontrol ettirmeli."

Sağlıklı beslenme ipuçları

Sağlıklı beslenme denince akla ilk meyve ve sebzeler gelir. Ancak sebzenin pişirilme şekli ve meyvenin miktarı gözardı edilmemelidir.

Dilara Koçak

Sağlıklı beslenme doğru alışverişle başlar. Alışveriş sonrası mutfakta uyacağınız kurallar kadar, sofrada yediğiniz miktar da tabii ki önemlidir. Sağlıklı beslenme denilince ilk akla gelen sebze ve meyvelerdir. Ancak sebzenin pişirilme şekli yenilen meyvenin miktarı gözardı edilmemelidir. Bununla birlikte süt - yoğurt, tahıllar, et ürünleri ve baklagiller de tabi ki beslenmenin önemli parçalarıdır. Mutfağınızı bu konuda yeniden gözden geçirmek isterseniz aşağıdaki ipuçlarına özellikle göz atmanızı tavsiye ederim.

1- Sebze yemeği yapılırken, 1 kg sebzeye 2 yemek kaşığı sıvı yağ koyun. Etli sebze yemeklerinde ise yağa gerek yok.
2-Yağda kızartma veya kavurma yerine haşlama, fırında ızgara veya sulu pişirme yöntemlerini kullanabilirsiniz.
3- Yemeklere lezzet vermek için sebzeler ve baharatlarla farklı tatlar yaratmaya çalışın.
4- Sosları ve çorbaları krema yerine az yağlı sütle deneyin.
5- Evde tuzu ve yağı daha az tüketmesi gereken birey var ise herkese aynı tencerede yemek pişirin. Daha sonra bir miktar ayırıp tuz ve yağ ilave edin.
6- Kurabiye ve keklerde şeker yerine kuru meyve veya pekmez deneyin.
7- Dondurulmuş patatesi kızartmak yerine bir de fırınlayarak deneyin.
8- Yemek pişirmeye zamanınız yoksa sebzeyi haşlayıp salataya karıştırın veya yoğurtla deneyin.
9- Kek ve ya kurabiyelerde yağı azaltmak için yağsız süt tercih edin.
10- Izgaranızı sadece et tavuk ve balık için değil, sebzeler için de kullanın. Domates, biber, kabak, mantar vs.
11- Yağsız pişirmek için tavaya su damlatın ve kısık ateşe oturtun.
12- Fırında yağsız pişirme işlemi için yağlı kağıttan faydalanın.
13- Katı meyve veya sebze sıkacağından çıkan posayı keklerin içine koyabilirsiniz.
14- 1 yumurtaya 2 yumurtanın sadece beyazını ekleyin ve tavaya yağ yerine çok az su koyup dilediğiniz sebzelerle beraber pişirin.
15- Çay saati canınız börek isterse 1 yufka içine 3 yemek kaşığı lor peyniri ve biraz maydanoz ekleyin. Gözleme şeklinde dörde katlayın. Üzerine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile 3 yemek kaşığı light yoğurt sürün ve iki yüzünü teflon tavada hafif ateşte pişirin. Yarısını yediğinizde sadece 2 dilim ekmek ve 1 ölçü peynir yemiş olacaksınız.
16- Pirinç yerine bulgur tercih edin. Glisemik indeksi düşük olan bulgur kan şekeri seviyenizi pirince göre dengeler. 2 yemek kaşığı bulgur, 1 ince dilim ekmeğe eşittir.
17- Hamurlu ve yağlı tatlılar yerine meyveleri fırınlayın.
18- Meyve suyunun kalorisini düşürmek için sulandırın veya maden suyuyla karıştırın.
19- Domates ve soğanı yemeklerde bol kullanın, kalori değeri düşük su oranı yüksek olduğu için doyurucudur ve antioksidan kapasitesi yüksektir.
20- Et veya tavuğun yanına karbonhidrat içeren (patates, pirinç vb) bir garnitur yerine kalorisi çok düşük olan mantarı seçin.
21- Patatesi kızartmak yerine fırında sütle pişirmek daha iyi bir seçimdir.
22- Yulaf, kepek unu ve kuru meyvelerle kendi müslinizi hazırlayabilirsiniz.
23- Tarçın, şeker ihtiyacını azaltır. Meyve salatası, bitki çayları ve sütünüzün içine eklemeyi deneyin.
24- Evde mutlaka taze sebze ve meyve bulundurun.

Egzersiz yaparak kilo verebilir misiniz?

spor sağlık egzersiz diyet

Şişmanlık tanım olarak vücutta sağlığı bozan yağ birikimi demektir. Günümüzde kötü ve aşırı beslenme yanısıra hareketsiz yaşamaya bağlı olarak şişman insan sayısı giderek artmaktadır.

Şişmanlık kalp, damar hsatalıkları, şeker hastalığı ve eklemlerde bozulmalar ön planda olmak üzere bir dizi hayatı kötü etkileyen ve yaşam süresini kısaltan sağlık sorununa neden olmaktadır. Önlenmesi ise oldukça güçtür.

Amerikan Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Prof. Dr. Nadire Berker, belirli bir vücut ağırlığı ve yağ birikimi oluştuktan sonra vücutta oluşan değişiklikler nedeniyle kilo vermek imkansız denecek kadar zor olabileceğini ve bu nedenle normal kilosunun üzerinde olduğunu gören her insan kalori alımını kısıtlamalı, beslenmesini düzenlemeli ve hayatına egzersizi katması gerektiğini belirtiyor.

Aşırı ve kötü beslenmeye bağlı olarak kalori alımı artışı vücutta yağ dokusu ve şeker fazlası, hareketsizlik birleştiğinde pankreas açlık halinde daha fazla insülin salgılamaya başlar. Vücuda alınan şekere vücudan verdiği insülin salgısı cevabı hızlanır. Ancak insüline hücrenin duyarlılığı düşer. Bir diğer deyişle biz şeker almaya devam ettikçe vücudumuz da bu şakarin hücrelerimize girebilmesi, vücudumuzun bu şekeri kullanabilmesi için daha fazla insülin salgılamaya başlar. Ancak hücrelerimiz bir süre sonra bu aşırı insülin salgısına cevap vermezler, yani insüline duyarsız hale gelirler, böylelikle şeker hücre içine geçememeye ve kanda yükselmeye başlar. Ayrıca adrenokortikal hormonlar ve büyüme hormonu yapımı azalır, yağların yakılmasından sorumlu olan lipaz denen enzim azalır ve kolesterol üretimi hızlanıarak şişmanlık giderek yerleşir, şeker hastalığı sinsice başlar.

Aşırı kilo nedeniyle hastalık riski arttığı gibi varolan veya yeni gelişen hastalıklar da daha şiddetli geçirilir. Aşırı kilo fiziksel iş yapabilme kapasitesini azaltır. Şişman kişiler eggzersize başlamadan önce kapasitelerini ölçmek için egzersiz testi yapmak gereklidir. Ancak şişmanlarda koroner arter hastalığı yani kalp damarlarında tıkanıklık riski yüksek olduğundan çok dikkatli olunmalı, en ufak bir rahatsızlıkta test sonlandırılmalıdır. Test esnasında tansiyon da aniden yükselebilir.

Egzersiz orta derece şişman insanlarda kilo kaybına yardımcıdır ancak morbid obezitede işe yaramaz. Düzenli egzersizle yağ dokusunda azalma olur. Vücut ağırlığı aynı kalabilir bu da kas dokusu gelişmesine bağlıdır. Düzenli egzersiz göbek ve karın çevresi yağ kaybına yol açar, gövde yağ dağılımını düzeltir. Vücut yağları gövde üst tarafında biriken kişiler egzersizle daha kolay yağ kaybederler. Fizik aktivite ve açlık arası ilişki tam aydınlatılmamıştır. Kalori kısıtlandığında, diyetle vücudun kalori yakma hızı azalmaktadır. Ayrıca vücut diyetteyken egzersizle yaktığı kalori mikatrını da azaltmaktadır. Bu nedenle egzersiz istenildiği ölçüde kalori harcamasına neden olamamaktadır. Yine de düzenli egzersiz ile kişi kilosunu koruyabilir.

Şişmanlarda düzenli egzersiz hücrenin insüline gösterdiği direnci azaltmakta, açlık kan şekerini düşürmekte ve şeker toleransını arttırmaktadır. Bu sayede şeker hastalığı riski azalmakta, şişmanlığın sürmesine yol açan kısır döngü kırılabilmektedir.

Şişmanlık tedavisinde amaç yağ kütlesinin azaltılması, kas kütlesinin korunmasıdır. Hafif ve orta derecede şişman olanlar, vücut yağı üst gövdede toplanmış olanlar, sürekli kilo alıp vermeyenler, fazla kilolarını erişkinken almış olup gerçekten vermek isteyenler kilo kaybedebilirler. Aşırı şişmanların, durmadan kilo alıp verenlerin, çocukluğundan beri şişman olanların kilo verme şansı yoktur.

Diyet yaparken amaçlar yağ alımının ve alınan toplam kalori miktarının azaltılmasıdır. Fiziksel aktivitenin amaçları ise günlük hareket miktarının ve kalp-akciğer kondüsyonunun arttırılmasıdır. Kilo kaybı sağlayan tıbbi müdaheleler arasında açlık diyetleri, mide ameliyatları, mideyi pas geçen barsak bypas ameliyatları, çene telleme, mide içi balonlar, yağların cerrahi yöntemle alınması ve ilaçlar sayılabilir.

Şişmanlarda egzersiz planlarken her zaman egzersiz testi yapmak zorunlu değildir. Testin amacı egzersiz reçetesinin daha detaylı yazılabilmesidir. Kişinin fiziksel kapasitesi anlaşılır ve egzersizin yoğunluğu buna göre belirlenir. Program hazırlanırken eğlenceli, pratik, kişinin hayatına uyumlu bir hareket ve spor dizisi seçilmelidir. Amaç kalori harcatırken vücuda hasar vermemektir. Kalori hem egzersiz sırasında hem de hemen egzersizden sonra erken dinlenme fazında harcanır. Bu nedenle günde bir uzun egzersiz seansı mı yoksa birkaç kez kısa seanslar mı yapılması gerektiği tartışmalıdır. Şişmanlarda vücut ağırlığının eklemler üzerine bindirilmediği sporlar tercih edilmelidir. Yürüyüşler de yapılabilir, günlük yaşam aktiviteleri arttırılır, dirençli çalışmalar ile kaslar güçlendirilir. Her gün veya haftada en az 5 gün çalışılmalıdır. Günde tek sefer 40-60 dakika veya günde 2 kez 20-30 dakika egzersiz yapılmalıdır. Egzersizin şiddeti kişinin maksimum kapasitesinin %50-70’i olacak şekilde ayarlanmalı, daha sonra % 70-85’e çıkılmalıdır. Dirençli kas güçlendirme egzersizleri yerine aerobik egzersizlerle yağ kütlesi daha kolay azalır.

Şişmanlıkta egzersiz programlarının en hassas noktası eklem hasarının önlenmesidir, ayrıca bireyin motivasyonunun yani egzersiz yapma hevesinin korunması da çok önemlidir. Kilo fazlalığı vücudun ısı ayarlama sistemini bozduğundan egzersize başlamadan önce mutlaka gevşeme, ısınma yapılmalı, egzersiz sonunda soğuma yapılmalı ve egzersizin şiddeti yavaş yavaş arttırılmalıdır. Eklemlere yük bindirmeyen veya az yük bindiren sporlar seçilmeli, ısı ayarlamasına dikkat edilmeli, ortam serin, neredeyse soğuk olmalı, bool sıvı alımı sağlanmalı, rahat ve ter atan giysiler giyilmelidir.

Egzersiz olarak kürek, yürüyüş ve bisiklet önerilir. Koroner arter hastalığı riski azalır, kilo azalır, fonksiyonel performans artar. Süre önemlidir, günde en az 60 dakika çalışılmalı ve ideal olarak her gün çalışılmalıdır. Bu progrmada istenilen hedeflere en erken 9-12 ayda ulaşılabilir. Son olarak şişmanlarda başka hastalıkların da olabileceği unutulmamalı, özellikle kalp hastalığı veya hipertansiyon nedeniyle ilaç kullanan hastalarda egzersiz programları mutlaka hekimler tarafından gözden geçirilmelidir.

Menopoz...

sağlık menopoz diyet

Ateş basması, gerginlik, kilo alımı ve diğerleri... Diyetisyen Tuğçe Altan Bahçe, sağlıklı bir menopoz süreci için beslenme planı çıkardı.

Kadın yaşamının üçte birini kapsayan menopoz dönemi genellikle kadınların korkulu düşü. Çünkü bir yandan değişen hormo sistemin getirdiği yakınmalar diğer dan bu yakınmaların da etkisiyle, en farklı dönemin psikolojik yansıması. Yavaşlayan metabolizma nedeniyle bel çevresinde yağlanmanın başlaması... Birbirini izleyen birçok yakınma...Peki bütün bunlar olmak zomnda mı? Uzmanların yanıtı hayır! Çünkü bu sorunların üstesinden gelmek mümkün. Nasıl mı? İşte sorunlar ve üstesinden gelme yolları:

Östrojenin azalmasıyla gelen ateş basmaları

Menopoz, kadının yaşamında doğurganlık döneminin sona erdiği ve yeni dönemin başladığı doğal bir süreç, menopozla birlikte yaşamın farklı dönemllerinde olduğu gibi, kadın vücuda birçok fizyolojik değişiklikler gösterir. Bunların başında hormonal ve fizolojik değişiklikler gelir. Menopoz başdığında kadınların östrojen hormonu salgısı giderek azalır ve mensturion tamamen durur. Östrojenin yokluğu nedeniyle ateş basması, ani aşırı terleme, sinirlilik, ağlama nöbetleri, uykusuzluk, unutkanlık, kemik erimesi ve kan şeker düzeninin bozulması, kilo artışı gibi bilinen pek çok belirti ve sağlık sorunu ortaya çıkar.

Hormonların dengeli çalışması beslenme önemli

Menopoz dönemi öncesinde kilo sorunu olmayan kadınlarda bile, menopozla birlikte karın bölgesinde yağlanma olur. Menopozun olumsuz belirtileri ile birlikte istenmeyen bu kilo artışım engellemek için kadınlar çok sıkı ve yetersiz (dengesiz) diyetlere başvurabilir. Uygulanan bu sıkı diyetlerle kemik sağlığı bozulur, bağışıklık sistemi yeterli çalışamaz. Ancak kilo artışı da kişide, östrojen hormonuna duyarlı göğüs kanseri ve kalp damar hastalıkları riskinin artmasına neden olabilir. Menopoz dönemindeki beslenme, diğer dönemlerde olduğu kadar önemli ve sağlığı koaımaya yardımcıdır. Yeterli ve dengeli, ana ve ara öğün içeren bir beslenme programı, vücudun bu döneme uyum sağlamasına yardımcı olurken, hormonların dengeli çalışmasını sağlar. Kişiyi olası hastalıklardan korur. Bu dönem kısa süreli beslenme programlarını uygulamak yerine, uzun dönemli yaşam tarzı değişikliklerini ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarını kazanmaya çalışmakta fayda var. Çünkü artık farklı bir siz varsınız. Vücudunuzun tepkileri bu dönemde değişirken, siz ona yardımcı olmalısınız.

Az tüketin!

¦ Tuzu dikkatli kullanmaya çalışın. Fazla tuz tüketimi sodyum minerali alımını artırdığı için, kan basıncında değişikliklere, dolayısıyla da kalp-damar hastalıkları riskinin artmasına neden olur. Ayrıca idrar ile birlikte kalsiyum atımının artmasına yol açarak osteoporoz (kemik erimesi) oluşumunu hızlandırır.
¦ Kahve, çay ve gazlı içeceklerin içeriğinde bulunan kafein ve tanin, bazı minerallerin emilimini olumsuz etkiler. Menopoz ile oluşabilecek uykusuzluk ve sıcak basması gibi olumsuz belirtileri artırır. Bu nedenle bitki çayları, kafeinsiz kahve, ayran veya az şekerli limonata gibi içecekleri tercih edin.

¦ Tahıl grubu tüketmeye çalışın: Tam ekmek çeşitlerini, bulgur, kuru baklagiller gibi besinlere
beslenmenizde sıkça yer am vermelisiniz.

¦ Et tüketimi

İşlenmemiş tahıl grubu besinleri tercih edin. Bunların posa (lif) oranları yüksek ve glisemik indeks değerleri düşük olduğu için kilo almanızı engeller ve daha uzun süre kan şeker asını sağlar, mgeleyin. Kırmızı eti haftada 2 defa tüketin. (Fazlası olumsuz etkileyen doymuş yağ içerir.) Balık ve diğer beyaz et ürünlerini haftada 3 defa tüketmeye çalışın. Balık kalp sağlığı için gerekli olan yağ asidi Omega 3' ün en iyi kaynağıdır.

¦ Süt ve süt grubu olan besinler gereklidir. Süt ürünlerini her gün 2-3 su bardağı kadar tüketmeli, yeşil yapraklı sebzelere önem vermelisiniz.

MENOPOZ DÖNEMİ İÇİN ÖRNEK MÖNÜ

KAHVALTI

¦ 2 kibrit kutusu beyaz peynir(yarım yağlı)
¦ 2 ince dilim tam buğday ekmeği
¦ 2 adet ceviz (haftada 3-4 günceviz, kalan günlerde ise 1 tatlı kaşığıketen tohumu kullanın)
¦ 1 tatlı kaşığı yaban mersini
¦ 2 adet kuru kayısı
¦ 1 büyük fincan yeşil çay (şekersiz)

ARA ÖĞÜN
¦ 2 adet mandalina

ÖĞLE YEMEĞİ
¦ 6 yemek kaşığı kıymalı yeşilmercimek
¦ 1 kase yoğurt (yağsız) salatası (1 tatlı kaşığı kadarzeytinyağı ilave edilmiş)

ARA ÖĞÜN

¦ 1 adet elma
¦ 1 su bardağı az yağlı süt

AKŞAM YEMEĞİ

¦ 6 köfte kadar ızgara levrek(200 gr.)
¦ 1 adet zeytinyağlı enginar(1 tatlı kaşığı kadar zeytinyağı ilaveedilmiş)
¦ 1 dilim tam buğday ekmeği

ARA ÖĞÜN¦ 1/2 adet nar
¦ 1 adet kivi

Dökülen saçlarınızı saymaktan sıkılmadınız mı?

sağlık güzellik saç

Saç dökülmesi erkek ve bayanlarda görülen olağan bir süreçtir. İşte saç dökülmesinin nedenleri ve çözümleri..

Genetik özellikler, bilinçsiz kozmetik kullanımı, yanlış saç bakım yöntemleri, stres, mevsimsel dökülmeler gibi sebeplerden dolayı saç köklerinde meydana gelen tahribatlar saç tellerinde incelmeye, saçların dökülmesine neden olur. Amerikan Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Dr. Bilgehan Yılmaz, saç dökülmesinin sadece dökülmeye sebep olan etkeni bilip ona karşı bir önlem aldığında durdurulabileceğini belirtiyor.

1- Saç dökülmesinin bir çok nedeni olabilir. Demir eksikliği ve buna bağlı kansızlık veya başka sebeplerle kansızlık (anemi), tiroit hastalıkları, yumurtalıklara bağlı hormonel düzensizlikler gibi sebepler genel olarak daha sıktır. Fakat kronik stres faktörleri ve ailevi yatkınlık da saç dökülmesinde önemli faktörlerdir.

2- Kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi kalıtımın etkisi vardır fakat erkeklerde görülen sıklıkta ortaya çıkmaz. Kalıtsal faktörlerin etkisi ile ortaya çıkar ve “kadında erkek tipi saç dökülmesi” olarak türkçeleştirebileceğimiz tabloda saçlar zaman içinde giderek incelir, tüysüzleşir ve bu incelme ile giderek alına yakın tepe bölgesinde seyrelme başlar. Çok ileri vardığı durumlarda kadında da tepede erkekteki gibi kellik tablosu ortaya çıkabilir.

3- Her gün belli miktarda saç kaybederiz. Bunlar doğal yaşam sürelerini tamamlamış ve dökülmeleri gereken saçlardır. Yerlerine yenileri çıkar. Çeşitli kaynaklara göre değişkenlik gösterse de günde 100 adete kadar saç kaybı normal kabul edilir.

4- Fön, perma, boya gibi işlemlerde saçlar kopup, kırılabilir. Zamanla cansız, kuru ve mat görünmeye başlayabilirler. Buna rağmen saç kökleri zarar görmez. Biz gene de doğru ve kaliteli ürünler kullanmaya özen göstermeliyiz.

5- Saçlarımızın sağlığı tüm bedenimizin sağlığı ve yaşamımızdaki psikolojik faktörlerle de ilgilidir. Sağlıklı ve huzurlu bir yaşam için gayret göstererek saçlarımıza yardımcı olabiliriz. Ne yaparsak yapalım değiştiremeyeceğimiz kalıtsal faktörlere gelince, eğer bunlarla ilgili bir saç problemi yaşıyorsak mutlaka bir dermatoloğa görünmeliyiz.

6- Beslenme tüm vücut sağlığımız için olduğu gibi saçlarımız için de önem taşır. Beslenmenin dengeli olması çok önemlidir. Kilo verme veya ince kalma kaygısı ile yapılan diyetler bazen saçlarımıza zarar verebilmektedir. Hatta bazı kadınlardaki sürekli saç dökülmesinin sebebi dengesiz beslenmeleridir. Hiç yağ yememek, çok düşük kalorili rejimler yapmak ya da proteinden fakir beslenmek sonucunda saç dökülmesi kaçınılmazdır.

7- Saç dökülmesini, sadece dökülmeye sebep olan etkeni bilip ona karşı bir önlem aldığınızda durdurabilirsiniz. Örneğin demir eksikliğine bağlı bir kansızlıktan dolayı saç dökülmesi problemi yaşıyorsanız, saçınıza herhangi bir yağ ya da başka bir ürün sürerek bu problemi çözemezsiniz, demir almanız, eksik demir depolarınızı doldurmanız gerekmektedir. Kısmen eczanelerde de satılan bu tür bakım amaçlı ürünler saçlarınızın daha parlak ve bazen de daha hacimli görünmesini sağlayabilir ancak eğer gerçek bir saç dökülmesi probleminiz varsa bunu engelleyemezler. En başta da söylediğim gibi önce bir uzman durumu değerlendirmeli, gerekli görürse tetkikler istemeli ve sonrasında tedaviyi sürdürmelidir.

8- Çoğu kadını sadece estetik bir kaygıya yönelten saç dökülmesinin arkasında bazen bir hastalık gizlenebildiğini unutmamalıyız. Saçlarımızın olağandışı bir şekilde döküldüğünü düşünüyorsak etraftan duyduğumuz tavsiyelere kulak asmamalı ve önce bir uzmanla görüşmeliyiz.

İnsülin, Alzheimer için de etkili olabilir

Araştırmacılara göre Alzheimer, beyni etkileyen bir tür şeker hastalığı...

ABD’deki Northwestern Üniversitesi ile Brezilya’daki Rio de Janeiro Üniversitesi’nin ortak araştırmasında, şeker hastalığının tedavisinde kullanılan insülin hormonunun, Alzheimer hastalığına karşı da etkili olabileceği bulundu.
Araştırmada, eksikliği ya da işlenememesi şeker hastalığına yol açan insülin hormonunun beyin hücrelerini hafıza kaybına karşı koruduğu sonucuna varıldı. Uzmanlara göre insülin hassasiyeti yaş ilerledikçe azalıyor ve beyin hücreleri, kendilerine zarar veren proteinlerle mücadele edemeyip, saldırılara daha açık hale geliyor.