Cilt Bakımı,Cilt maskesi,Sivilceler için maske,Siyah noktalar,Saç Bakımı,Normal Cilt Bakımı,Saç Sağlığı,aç Bakımı Saç Maskeleri saç dökülmesi saç bakım ürünleri evde saç bakımı saç maskeleri doğal cilt bakımı bitkisel cilt bakımı erkek cilt bakım saç bakımı cilt maskeleri cilt lekeleri siyah noktalar sivilceler Bitkisel Cilt Bakımı Cilt Bakımı ve Güzellik Kuru Cilt Bakımı doğal cilt bakımı bitkisel cilt bakımı epilasyon laser epilasyon

Blog Arşivi




Mehmet Öz gençlik iksiri yeşil içecek

Prof. Mehmet Öz ‘ün kendi formülü olan gençlik iksiri “yeşil içecek” tüm dünyada moda haline geldi.

Evinizde bu karışımı hazırlayabilmeniz için Prof. Mehmet Öz , gençlik iksirinin formülünü açıkladı.

Bu gençlik iksirinin günde 3-4 bardak içilmesi tavsiye ediliyor, kilo aldırmayan doping etkisi yapan ve uzun bir yaşam sürmenizi sağlayan gençlik iksiri yeşil içecek formülü anti-aging ilacı olarak da kabul edilmekte.

Sekiz ayrı sebze ile hazırlanan karışım, bağışıklık sisteminizi kuvvetlendiriyor, gençlik iksirinin içinde bulunan antioksidanlar uzun ve genç bir hayat sürmenize yardımcı oluyor.

Gençlik iksiri yeşil içecek genç- yaşlı herkes tarafından tüketilebilir. Bu karışım diyet yapanlara da yardımcı oluyor, beslenme ihtiyaçlarını karşılıyor. Prof. Dr. Mehmet Öz “Benim amacım ev kadınlarını beslenme eğitmek. Çünkü, onlar eşlerine ve çocuklarına bakıyor. Kadınları eğitimi ile toplumun çoğunluğuna sağlık bilinci kazandırmamız mümkün” diyor.

Gençlik iksiri yeşil içeceği nasıl hazırlayacaksınız?

Aşağıdaki sebzeleri rondodan geçirerek sularını çıkardıktan sonra günde 3-4 bardak içebilirsiniz.

* 2 kâse taze ıspanak (İyice yıkanmış ve çiğ olarak).

* 1 tutam maydanoz.

* 2 adet salatalık.

* 3 taze kereviz sapı.

* yarım çorba kaşığı kaşığı taze kabuğu soyulmuş zencefil kökü.

* İki adet elma.

* 1 tutam tarçın.

* Yarım limonun suyu
Prof. Dr. Mehmet Öz

Siyah Noktalar için Yulaf Maskesisuna dumankaya

Yulaf ezmesi, cildin derinlemesine temizlenmesini ve siyah noktaların yok edilmesini sağlayan bir maskedir.

Yulaf maskesi ayrıca cilde nüfuz edip cildi temizler ayrıca cildin fazla yağlanmasını da engeller. Bu sebeble kuru ciltli kişiler tarafından pek fazla kullanılmamalı veya kullanma sıklığına dikkat etmeliler.

Yulaf ezmesi maskesinin yapımı son derece kolaydır. Pişirdiğiniz yulafları süzdükten sonra, bunları geniş bir kabın içinde bir kaç dakika ezin. Hazırladığınız bu yulaf ezmesini yüzünüze sürdükten sonra 15 dakika kadar bekleyin.

Daha sonra yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Bu maskeyi vücudunuza da uygulayarak, şaşırtıcı sonuca ulaşabilirisiniz.

Suna Dumankaya

Sivilceler için doğal cilt maskesi

1 tatlı kaşığı kartopu çiçeği, 1 tatlı kaşığı kalendula çiçeği ve 1 tatlı kaşığı tarla at kuyruğunu karıştırın. 200 ml sıcak su ekleyip kapağını kapatın.

Patatesi haşlayın, suyunu süzün ve demlediğiniz çayı patateslere ekleyin, iyice ezin, maske hazırlayıp yüzünüze sürün. 15-20 dakika bekleyin. Ilık suyla yıkayın.

suna dumankaya


Ergenlik sivilcileri için

Ergenlik dönemindeki sivilceler için yapmanız gereken ilk iş yediklerinize dikkat etmek… Kuruyemiş, hayvansal gıdalar, katı ve aşırı yağlı yiyecekler ve asitli içeceklerden kaçınmak.

Size Önerdiğimiz doğal formül ise şöyle: Her gün bir su bardağı suda bir tutam kızılkantaron otunu 5 dakika kaynatın ve çay gibi demleyin. Elde ettiğiniz suyla yüzünüzü yıkayıp, posasını da sivilcelerinizin üzerinde bekletin.

Bir başka önerimiz ise; Bir çay kaşığı kuru maya, bir adet toz haline getirilmiş Aspirin ve bir çay kaşığı oksijenli suyu karıştırın. Bu karışımı sivilceli kısımlara uygulayın 20 dakika bekletin.

sivilceler nasıl geçer

Sivilceleri yok etmek için bu basit formülü hazırlayabilirsiniz.

Malzeme: 100 gram alkol, 6 adet aspirin
Uygulama: Aspirini ezin ve alkolle karıştırıp 3 gün bekletin. Bu karışımla cildinizi her gün silin.

suna dumankaya

Cilt Lekeleri için doğal çözümler

Hazırlanan bitkisel ilaçlar cilde sürülmeden önce kaşınan yer ılık su ile pansuman yapılmalıdır.

* Nişadır bal ile karıştırılarak krem kıvamına getirildikten sonra hazırla­nan bu karışımdan günde iki defa ve tedavi süresince leke olan yere sürülür.

* Yumurta akı ve rendelenmiş limon kabuğu krem kıvamına gelinceye kadar karıştırılarak yoğrulur. Hazırlanan bu kremden, ban­yodan bir saat önce masaj yapılarak cilde sürülür

* Eşit miktarda elma suyu ile limon suyu karıştırılır. Hazırlanan bu karışıma zeytinyağı ve süt ilâve edilerek kaynatılır. Elde edilen bu karışım soğuduktan sonra cilde masaj yapılarak sürülür.

* Rendelenen havuçtan elde edilen suyu, killi toprak ile karıştırın. Hazırladığınız bu karışımı zeytinyağı ile karıştırarak merhem kıvamına gelinceye kadar yoğurun. Bu karışımı tedavi süresince, gün aşırı lekeli cildinize sürün.

Suna Dumankaya

Dolgu Maddesi ile Burun Estetiği

üzün en dikkat çekici unsuru olması sebebiyle estetikte kadınların da, erkeklerin de dünyada en çok başvurduğu operasyon burun operasyonudur.

http://resim.evimgibi.com/res_upload/sirali3/resim_20080311131415_660045802593.jpg
Bazı kişiler güzellik için hiç çekinmeden defalarca bıçak altına yatarken, bazıları ise hokka gibi bir buruna sahip olmak istedikleri halde ameliyat korkusuyla estetiği sürekli erteler. Bir de “Ya ameliyattan sonra burnum istediğim gibi olmazsa” endişesi var tabii.

Estetik ameliyattan korkanlara ve operasyon sonrası hayal kırıklığı yaşama endişesi taşıyanlara güzel bir haberimiz var!…

Yalnızca 5 dakikada, istediğiniz buruna kavuşabilir, hatta hemen akşamında yemeğe çıkabilirsiniz. Nasıl mı? Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, sizin için bu konuda merak ettiklerinizi açıkladı.

Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, “Eğer burun estetiği düşünüyorsanız, ama ameliyattan korkuyorsanız, plastik cerrahi doktorunuza, burnunuzun dolgu maddesiyle düzeltilip düzeltilemeyeceğini sorun.” diyor.

Prof. Kışlaoğlu’na göre, ayrıca estetik ameliyat olmayı düşünüyorsanız ve ameliyattan sonra burnunuzun nasıl bir şekil olacağını merak ediyorsanız, plastik cerrahınız size “dolgu maddesi” ile 8 aylık veya 2 senelik yeni bir burun yapabilir.

Memnun kalırsanız operasyon yaptırabilirsiniz


Prof. Kışlaoğlu, 8 ay veya 2 senelik sürenin, kullanılan dolgu maddelerinin dayanıklılık süreleri olduğunu belirterek, bu süre sonunda dolgu maddesinin vücut tarafından emilip burnun yavaş yavaş eski şekline döneceğini ifade ediyor. Prof. Kışlaoğlu, bu süre sonunda eğer burnunuzdan memnun kaldıysanız plastik cerrahınız ameliyat ile aynı burnu yapabileceğini vurguluyor.

Ama bu seferki burnunuzun ömür boyu olduğunu söyleyen Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, dolguyla burun estetiğinin yalnızca 5-10 dakika içinde yapılabilecek bir yöntem olduğuna dikkat çekti.

Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, yöntemi şöyle anlattı:

Önce hastanın burnu doktor tarafından muayene edilir. Resimleri çekilir, bilgisayarda gerekli düzeltmeler yapılır. Burun üzerine yüzeysel anestetik bir pomat sürülerek ağrı duygusu giderilir. Daha sonra burun kemiği üzerine dolgu maddesi enjekte edilir ve masaj ile burna istenilen şekil verilir.

Herhangi bir alçı ya da sargı yapılmaz, 5 dakika buz uygulaması yapılır ve kişi evine gönderilir. İsterse aynı akşam yemeğe bile gidebilir. Her türlü sosyal aktiviteye katılabilir.

Dolgu yöntemi sonrası aspirine dikkat!

Kişinin sadece aspirin kullanmaması gerekir (morluk oluşmaması için) yalnız bu yöntem her kişiye uygulanamaz kime uygulanabileceği ancak doktor muayenesi sırasında anlaşılabilir.

Bu yöntemin botox ile birlikte de kullanılabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, şunları söyledi: “Bildiğiniz gibi son iki senedir burun köküne botox enjeksiyonu ile burun ucunu kaldırmak mümkün olmaktadır. Botox tek başına kullanılabileceği gibi dolgu ile birlikte kullanılıp daha iyi sonuçlar almak mümkün olabilir. Botox’un etkisi ise 4-6 aydır. Bu süre sonunda burun tekrar orijinal haline döner. Uygulama 5 dakika içinde yapılır.”



Lazer epilasyon cilt tedavileri estetik epilasyon

Lazer sistemi nedir?

Lazer, uyarılmış radyasyonun yoğunlaşmasıyla güçlendirilmiş bir ışık demetidir. Enerjisi ve verim aralığı ayarlanabilen bu ışık demeti, hedef dokuyu tedavi etmeye yönelik olarak kullanılır. 1963 yılından beri uygulanan dermatolojik lazerlerde sağlığa zararlı herhangi bir yan etkiye rastlanmadı. Lazer sisteminde kullanılan soğutucu sistem işlemin ağrısız gerçekleşmesini sağlıyor.

Yeni lazer sistemleri varislerden kılcal damar sorunlarına, cilt yenilemeden akne ve tüylenmeye kadar cilt sorunlarının tedavisinde mucizeler yaratıyor. Üstelik yan etkisi yok denecek kadar az…

Teknolojideki gelişmelere paralel olarak hayatımıza giren lazer sistemi, tıpta önemli hastalıkların tedavisinin yanı sıra, estetik ve güzellik amacıyla da yaygın olarak kullanılıyor. Lazer, hastalara daha kısa sürede ve daha etkin tedavi seçenekleri sunması dolayısıyla günümüzde artık en çok tercih edilen yöntem haline geldi. Alman Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Belma Bayraktar, lazerin varislerden kılcal damar problemlerine, akne tedavisinden epilasyona kadar dermatolojideki kullanım alanlarını anlattı: “Lazerin cilt hastalıklarında en çok kullanıldığı alanların başında tüy tedavileri geliyor.

KIL KÖKÜNÜ ÖLDÜRÜYOR

Epilasyon, kılın büyüdüğü bölgelerdeki kıl follikülüne yöneltilen lazer enerjisi ile yapılıyor. Büyüme evresindeki kıl follikülü lazer enerjisini emdiği için, oluşan ısı follikülü yok ediyor. Lazerle tedavi süresi uygulanan bölgeye göre değişiyor. Koltukaltı ve bikini bölgesinde 5 dakika sürerken, bacaklarda 60 dakikaya uzayabiliyor. Kalıcı sonuç isteyenlerin ise 6 seansı göze alması gerekiyor. Soğutma sistemi sayesinde ağrı hissinin en aza indirildiği epilasyon işlemi, aktif deri hastalığı olanlar ve hamileler dışında, 16 yaş üzerindeki herkese uygulanabiliyor.
Yaz ya da kış, epilasyon sonrası mutlaka güneş koruyucu ürünler kullanın.

Epilasyondan 15 gün öncesi ve sonrası solaryuma girmeyin. Korunmasız bir şekilde güneşte kalmayın. Cildi tahriş edecek uygulamalardan uzak durun.

İşlem öncesi cilt üzerindeki makyaj ve deodorant mutlaka temizlenmeli.

Kıllar işlem öncesi tıraşlanmalı, ağda ve depilatör kullanılmamalı. Bir sonraki seanstan iki gün önce tedavi alanı tıraşlanabilir. Üçüncü tedavi seansından sonra tedavinin etkinliğini değerlendirmek amacıyla kıllar tıraş edilmemeli.

Tedavi sonrasında doktor tarafından önerilen ilaç ve kozmetik ürünleri talimatlara uygun olarak kullanılmalı.

İşlem sonrasında uygulama bölgesinde hafif kızarıklık ve yanma gelişebilir. Bu durum kısa sürede

DAMAR TEDAVİLERİNDE YAN ETKİ YOK

Farklı damar sorunlarının tedavisi ise, lazerle çok kısa sürede yapılabiliyor. Üstelik yan etkisi yok ve kozmetik açıdan mükemmel sonuçlar veriyor. İşlem sırasında sorunlu damarlara yöneltilen lazer enerjisi damar tarafından emildikçe kanın ısınmasına ve dolayısıyla damar ölümüne neden oluyor. Böylece dokuda iyileşme süreci başlıyor. Çevre doku bu enerjiyi algılamadığı için herhangi bir zarar görmüyor. İnce kılcal damar varisleri, yanak ve burun kenarındaki kılcal damar genişlemeleri, örümcek damar benleri, gövdedeki damarsal benler kolaylıkla tedavi edilebiliyor.

CİLT DE YENİLENİYOR

Lazerle cilt yenilemede, lazer ışın uyarımıyla ciltteki kollajen dokunun yeniden yapılandırılması sağlanıyor. Böylece, daha sıkı, düzgün ve pürüzsüz bir cilt elde edilmiş oluyor. 4-6 hafta ara ile 3-6 seans uygulanan işlemin 6 ayda bir tekrarlanması tavsiye ediliyor. Lazerle yapılan akne tedavisinde, uygulanan bölgedeki ısı 1-3 gün içinde akneleri solduruyor. Yaklaşık 15-20 dakika süren işlem, sivilcelerin yoğunluğuna bağlı olarak 1 ay aralıklarla ortalama 4-5 seans devam ediyor.




Evliliklerde Yaşanan Cinsel Sorunlar

Evliliklerde karşılaştığımız en önemli sorunlar arasında cinsel sorunlar yer almaktadır. Eşlerden birinde ya da her ikisinde görülen herhangi bir cinsel işlev bozukluğu çiftler arasında iletişim bozukluklarına, çatışmalara, aldatmaya ve boşanmaya kadar giden sorunlara yol açabilmektedir.



Bir evlilikte cinselliğin sağlıklı bir şekilde yürümesi için bazı temel öğeler vardır.
* Sağlıklı anatomik ve fizyolojik yapı
* Uygun fiziksel ve duygusal cinsel uyaran
* Uyaranın algılanmasını önleyen etkenlerin olmaması
* Cinselliği olumlu yönde etkileyen etkenler

Bu öğelerden biri yada bir kaçında eksiklik olduğunda çiftler arasında cinsel sorunlar gözlemlenmekte ve bu sorunlar sadece cinsel yaşamı değil evliliğin diğer alanlarını da etkilemektedir.

Evliliklerde görülen cinsel sorunların bir sınıflandırması yapacak olursak(DSM-IV, 1994)
1. İstek bozuklukları: a. Azalmış (hipoaktif) cinsel istek bozuklukları
b. Cinsel tiksinti bozuklukları

2. Uyarılma bozuklukları: a. Kadında cinsel uyarılma bozuklukları
b. Erkekte erektil bozukluk (sertleşme bozukluğu)

3. Orgazm bozuklukları: a. İnhibe kadın orgazmı
b. İnhibe erkek orgazmı
c. Prematür ejakulasyon (erken boşalma)

4. Cinsel ağrı bozuklukları: a. Disparoni
b. Vajinismus

5. Başka türlü adlandırılmayan cinsel işlev bozuklukları

Cinsel işlev bozuklarının kısaca bir tanımı yaparsak..

Cinsel İlgi ve İstek Bozuklukları
Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması, hiç olmaması ile karakterizedir. Kadınlar arasında ise en sık rastlanan başvuru nedenidir.

Kadında Cinsel Uyarılma Bozuklukları
Cinsel aktivitenin uyarılma aşamasında fizyolojik değişikliklerin olmamasına bağlı bir bozukluktur. Cinsel uyarılma bozukluğunda tüm uyarma veya uyarılma çabalarına karşın fizyolojik değişiklikler oluşmamakta ve uyarılma ile ilgili haz verici duyumlar alınamamaktadır.

Erektil İşlev Bozukluğu

Erektil yetmezlik cinsel aktiviteyi tamamlamak için gerekli ereksiyonun oluşmasında veya sürdürülmesinde ortaya çıkan tekrarlayıcı ve inatçı yetersizlik olarak tanımlanabilir.

Kadın Orgazm Bozukluğu
Kadının hiç orgazm olamaması, çok geç orgazm olması veya yeterli uyarıya rağmen orgazma ulaşmanın çok güç olmasıdır. Bu durum anksiyeteye (içsel sıkıntılara) yol açar ve sonuçta kişinin kendi kendine olan saygısı yitirmesi ve depresyon ile sonuçlanabilir.

Erken Boşalma (Prematür Ejakülasyon)
Erken boşalma, genellikle eşin cinsel doyuma ulaşmasından önce oluşan ejakülasyon olarak tanımlanabilir.

Boşalma Yetmezliği (Retarde Ejakülasyon)
Yoğunluğu ve süresi yeterli bir cinsel etkinlik sırasında, olağan bir cinsel uyarılma evresi sonrası, sürekli ya da yineleyici bir biçimde orgazmın gecikmesi ya da olmaması şeklinde tanımlanır

Cinsel Ağrı Bozuklukları

Vaginismus : Vajen girişindeki kasların spazmı sonucu, cinsel birleşme girişiminin olanaksız hale geldiği ya da son derece ağrılı olduğu durumdur.
Disparoni : Ağrılı cinsel birleşme anlamına gelir.


Cinsel İşlev Bozuklarının Nedenleri:
Psikolojik Nedenler:
Cinsel işlev bozukluklarını hazırlayan, ortaya çıkaran ve sürdüren bazı faktörler vardır:
Hazırlayan Faktörler
a) Ailenin ve toplumun cinselliğe bakış tarzı
b) Aşırı tutucu, dindar yetiştirilme biçimi
c) Eksik ya da yanlış cinsel bilgi
d) Cinsellikle ilgili gerçek dışı beklentiler
e) Anne baba arasındaki olumsuz ilişki biçimi
f) Erken travmatik yaşantılar
g) Eşler arasındaki iletişim biçimi
h) Uyarılma eşiğinin yüksek olması
j) Nevrotik kişilik özellikleri
k)Yakınlaşma sorunları
l) Ayrılık anksiyetesi
m) Cinsel istismara maruz kalma, tecavüz vb.

Ortaya Çıkaran Faktörler
a) Eşler arasındaki uyumsuzluk
b) Cinsel iletişim sorunları
c) Eşin cinsel bir sorununun olması
d) Performans anksiyetesi
e) Fiziksel ya da psikiyatrik hastalıklar
f) Yorgunluk ve stress
g) Aşırı alkol ve ilaç kullanımı
h) Hamile kalma korkusu
j) Evlenme
k) Evlilik öncesi ve dışı ilişkiler
l) Travmatik cinsel yaşantı vb.

Sürdüren faktörler:
a) Sorunun çözümü ile ilgili yanlış uygulamalar
b) Çok sık cinsel ilişkide bulunma
c) Cinsel ilişkiden kaçınma
d) İlişkiye kendini verememe
e) Performans anksiyetesi
f) Suçluluk ve utanç duyguları
g) Eşin tepkileri vb.

Fizyolojik nedenler:
1-Hastalıklar
Sistemik hastalıklar
Karaciğer hastalıkları
Endokrin bozukluklar
Lokal genital hastalıklar
Cerrahi girişimler
Nörolojik bozukluklar
Damar hastalıkları

2-İlaçlar
Psikotroplar
Stimülanlar
Halusinojenler
Antikolinerjikler
Antiadrenerjikler
Mizaç düzenleyicileri
Sedatifler
Hormonlar
Nörotransmitterler

Cinsel işlev bozuklukları tedavi edilmediği taktirde kişisel ilişkilere zarar veren, cinsel deneyimlerden keyif almayı engelleyen ve uzun dönemde kişinin kendine olan saygısını zedeleyen bir durumdur.

Cinsel sorunların tedavisi dört aşamadan oluşur:
1- Eğer fizyolojik kökenli bir sorun varsa fiziksel nedenleri ortadan kaldırma ve etkisizleştirme,
2- Psikolojik anlamda cinsel sorunun görünen nedenini ortadan kaldırma ve etkisizleştirme,
3- Psikolojik anlamda derindeki nedenlerini ortadan kaldırma ve etkisizleştirme,
4- Başarılı cinsel deneyimler oluşturma.

Bu çerçevede cinsel sorunların tedavisinde birkaç temel prensiple yaklaşılır:
*Cinsel eğitim verme,
*Cinsel iletişimi arttırma,
*Cinsel davranışı değiştirme ve etkili seks tekniği öğretme,
*Yıkıcı seks rollerini ve yaşam biçimlerini değiştirme,
*Performans anksiyetesinin giderilmesi,
*Değişiklik için karşılıklı sorumluluğun önemini belirtme

Cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde ev ödevleri önemli bir yer tutar. Bu ödevlerin amacı, çiftlere cinsel ilişkinin cinsel birleşmeden ibaret olmadığını anlatmak, çiftlerin cinsel iletişimini güçlendirmeye sağlamaya çalışmak, performans kaygısını azaltmaya çalışmak, çiftelerin birbirini yeniden keşfetmelerini sağlamaya çalışmak, cinsel beklentileri hakkında yeni bakış açıları geliştirmelerini sağlamak, cinsel sorunların yinelenmesinin önlenmesini sağlamak için yanlış davranışların değiştirilip yerine doğru davranışların konulmasını sağlamaktır. Danışanların özgün sorunlarına ve çiftlerin kişilik özelliklerine uygun ,hem tek başına hem de eşiyle birlikte uygulaması gereken ev ödevlerine örnek olarak, uyarılma noktalarının keşfedilmesi, mastürbasyon, masaj, cinsel birleşeme teknikleri vb. verilebilir. Ev ödevlerinde eşlerin aktif katılımı ve desteği cinsel terapinin başarısı açısından son derece önemlidir

Sonuç olarak cinsel terapi cinsel işlev bozukluklarının iyileşmesinde çok başarılı sonuçlar elde edilir. Önemli olan, bir uzmana gecikmeden başvurulması ve sorunun üzerine cesaretle gidilmesidir.

CİNSEL İSTEKSİZLİK

Bazı bireyler de yukarıdakinin aksine cinsel yönden fazla arzulu olmadıklarını düşünürler. "Fazla cinsel arzu duymamak" da çoğu durumda yapısal bir özelliktir ve birey baştan beri böyledir. Bazı insanlar yapısal olarak cinselliğe daha az "düşkündürler".



Bazen bir birey hayatının belli bir döneminde diğer dönemlerine göre daha az cinsel arzu duyduğunun farkına varabilir Cinsel arzunun anormal bir şekilde düşük olduğunun belirleyicisi, bu arzu azalmasının kişiyi rahatsız etmesi veya kişinin eşiyle olan ilişkilerini olumsuz etkilemesidir. Bu tanımın dışında kalan "azalmış cinsel arzu" anormal kabul edilmez



Cinsel arzuyu etkileyen faktörler

bullet

Kişisel özellikler

Bir önceki konuda belirtildiği gibi hem erkeklerin hem de kadınların cinselliğe olan ilgileri değişkendir. Bazı kadınlar diğerlerinden daha "isteksiz", bazıları ise "çok aşırı istekli" görünebilir.

Bazı kadınların cinselliğe olan ilgileri yüksek olmasına rağmen cinsel ilişkiye olan ilgileri daha zayıf olabilir. Bu kadınlar cinsel ilişkiden daha çok yakın temasa ve dokunulmaya önem verirler. Mastürbasyon da kadınların sıklıkla uyguladığı bir cinsellik ifadesi olup kadının cinsel ilişkiye olan ilgisinden tümüyle bağımsız bir olaydır.

bullet

Yaş

Yaşlandıkça cinsellik arzusu ve cinsel ilişki sıklığı azalmakla birlikte kadınlar tüm hayatları boyunca cinselliğe olan ilgilerini ve cinsellikten aldıkları zevki sürdürürler.

Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan anatomik değişiklikler (vajinanın kısalması, daralması, duvarlarının incelmesi, elastikiyetinin azalması, dış genital bölgeler ve klitorisin duyarlılığının azalması gibi özellikler) nedeniyle vulva ve vajina daha duyarlı hale gelir. Ek olarak vajinada ve idrar yollarında daha sık enfeksiyon ortaya çıkar. Tüm bu etkenler kadında cinsel ilişki esnasında ağrı nedeni olabilirler.

İlişki esnasında ağrı duyulması kadının cinsellikten "soğumasıyla" sonuçlanabilir. Düzenli olarak ilişkiye devam eden kadınlarda bu olumsuz değişikliklerin daha ender görüldüğü belirlenmiştir.

Cinsellikle ilgili çalışmalarıyla tanınan Masters ve Johnson yaptıkları çalışmalarda 20-50 yaş arasında kadın ve erkeklerin haftada ortalama 2-4 kez ilişkide bulunduklarını, 50 yaştan sonra bu sıklıkta hafif azalma olduğunu ancak hem erkek hem de kadında cinselliğe ilginin ömür boyu devam ettiğini göstermişlerdir.

Gençliğinde cinsel yönden diğerlerine göre daha istekli ve aktif olan kadınların menopoz döneminde de diğerlerinden daha bariz olarak aktif oldukları da diğer bir gerçektir.

Yaş asla önyargılı bir şekilde cinselliği azaltan bir etken olarak görülmemelidir. Menopoz döneminde ve hatta en ileri yaşlara kadar "kendisine bakmayı" bilen ve düzenli doktor kontrollerine giden kadın eşiyle uyumlu bir cinsel yaşamı ömür boyu sürdürebilir.

bullet

İlaç kullanımı

Çok çeşitli ilaçlar (yüksek tansiyon için kullanılan ilaçlar, depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, sakinleştiriciler gibi) cinsel arzu ve diğer cinsel işlevler üzerinde olumsuz etkiler yapabilirler. Böyle durumlarda ilacın değiştirilmesi veya doz ayarlaması gerekebilir.

bullet

Hastalıklar

Jinekolojik sorunlar (gebe kalamama, düzensiz kanama gibi) veya dahili hastalıklar (tansiyon yüksekliği, nörolojik hastalık, kanser gibi) ve diğer çok sayıda hastalık cinselliği olumsuz yönde etkileyebilir. Etkili bir şekilde tedavi edildiklerinde genellikle cinsellik eski haline geri döner.

bullet

Geçirilmiş ameliyatlar

Rahimin herhangi bir nedenle ameliyatla çıkarılmış olması sonrasında geçici olarak cinsel arzuda ve diğer cinsel işlevlerde azalma olabilir. Yine rahimle beraber yumurtalıkların çıkarılmış olması östrojen hormonunun azalmasına bağlı direkt olarak veya hormon azalmasının genital dokular üzerindeki geriletici etkilerine bağlı olarak cinselliği olumsuz etkileyebilir

Rahimin alınmış olmasının cinselliği kalıcı olarak olumsuz etkilediğine dair bir bilimsel veri mevcut değildir. Yumurtalıkların alınması sonrasında östrojen hormonu takviyesi yapıldığında cinselliğin etkili bir şekilde sürdürülmesi mümkün olabilmektedir.

bullet

Gebe Kalma Korkusu

Genç bir kadın özellikle evlilik öncesi dönemde gebe kalma riskinin verdiği endişeyle cinselliğini uygun bir şekilde yaşayamayabilir. Etkili bir doğum kontrol yöntemi kullanmak bu endişenin ortadan kalkmasını sağlayabilir.

bullet

Cinsel yolla bulaşan hastalık edinme korkusu

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklardan birine yakalanma korkusu özellikle çok sayıda cinsel eşi olan veya çok sayıda cinsel eşi olan bir erkekle beraber olan bir kadında yerli bir korku olmalıdır. Bu tür hastalıkların genital sistemde ve hatta tüm vücutta yaratabilecekleri muhtemel hasarları önlemek için her kadının bu hastalıklardan korunmak için gerekli önlemleri alması önemlidir.

Kadında Cinsel Taciz

Cinsel taciz, bireyin, istemediği halde cinsel tekliflere, cinsel içerikli görsel, sözel ya da fiziksel bir harekete maruz kalması olarak tarif edilebilir. Bu konuda yapılan araştırmalar halen devam etmekle birlikte elimizde olayın gelişimi ve sonuçları ile ilgili önemi bilgiler de bulunmaktadır.


Cinsel taciz hem kadınların hem erkeklerin yaşadığı bir olay olabilmektedir. Çocukluk çağı cinsel tacizi söz konusu olabildiği gibi, yetişkinlerde görülen cinsel taciz vakaları da az değildir. Cinsel tacizin sonuçlarına bakıldığında pek çok faktöre dikkat edilmesi gerekmektedir. Örneğin cinsel taciz mağdurunun olay sırasındaki yaşı, aile geçmişi, aile ve sosyal desteği, olayın nitelikleri, olayı algılayış biçimi, sonrasındaki başa çıkma stratejileri, uzman yardımı alınıp alınmaması gibi pek çok etken cinsel travmanın olası sonuçlarını etkilemektedir.


Cinsel tacizin, kişinin sonraki hayatını mutlak suretle olumsuz etkileyeceği ve kesinlikle psikolojik rahatsızlıklara sebep olabileceği gibi kesin bir bağlantıdan söz etmemekte fayda var. Ancak yine de bu travmatik olayın, kişinin hayatının ileriki yılları için riskler taşıdığı belirtilmelidir.


Cinsel taciz yaşayan kadınların sıklıkla yaşayabildiği sıkıntılar şu şekilde özetlenebilir: Olayı etrafındakilere (ailesi, arkadaşları vb) anlatamama, utanç, güvensizlik, kaygı, yoğun üzüntü, uykusuzluk, konsantre olamama, kabuslar, aşırı uyarılmışlık ve tetiktelik hali, olayla ilgili geriye dönüp istemsiz hatırlamalar, olayın bazı ayrıntılarını hatırlayamama, korku, inkar, çaresizlik, suçluluk, içe kapanma, girişkenlik azalması, sosyal ilişkileri devam ettirememe ve yenilerini kuramama, öfke vb.


Yukarıda sayılan tepkilerin bazıları olayın hemen sonrasın verilen doğal tepkiler olabildiği ve olayla baş edildiği takdirde ortadan kalkabildiği gibi; bazıları da dalgalanmalarla uzun yıllar devam edebilip, artabilmektedir. Elbette olay sonrasında mağdurun karşılaştığı sosyal destek ağı (olayı anlatıp destek görebileceği ailesi, arkadaşları, hukuki yollara başvurduğunda ikincil travmalar yaşamaması, uzman desteği alması vb) bu tepkilerin artmaması ve ortadan kalkabilmesi için oldukça önemlidir. Ancak olayla başa çıkılamadığı takdirde bu tepkilerin devamı ve daha başka psikolojik rahatsızlıkların riski söz konusudur. Bunları şu şekilde tanımlayabiliriz:

Duygudurum ile ilgili problemler:
Majör depresyon: Çok yoğun ve uzun süreli üzüntü, çaresizlik, değersizlik, umutsuzluk hissi, iştah ve uyku azalması ya da artması, hiçbir şey yapmak istememe, motivasyon azalması, konsantrasyon sorunları, intihar düşünce ya da girişimleri.

Distimik bozukluk: Kişinin hayatının geneline yayılmış ve karakterize hale gelmiş üzüntü, çaresizlik, umutsuzluk, değersizlik hissi.

Bunların dışında ya da yanı sıra yoğun üzüntü, utanç, suçluluk, yas duyguları.

Kaygı ile ilgili problemler:
Panik bozukluk: Terleme, kalp çarpıntısı, nefes darlığı, görme bulanıklığı, göğüs ağrısı,bulantı, baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler ve bayılacakmış, delirecekmiş, kalp krizi geçirecekmiş, ölecekmiş zannetmekle belirtili nöbetler.

Sosyal fobi: Kalabalık içerisinde ya da başka insanların bulunduğu yerlerde bulunmaktan, özellikle böyle ortamlarda performansla alakalı eylemlerlerde (yemek yemek, yürümek, imza atmak, telefonla konuşmak, sunum yapmak, toplantı yönetmek vb) bulunmaktan yoğun kaygı duymak.

Travma sonrası stres bozukluğu: Yaşanan travmatik bir olayın ardından, olayla ilgili canlanan görüntüler, hatıralar, kabuslar, olayı hatırlatan durum ve mekanlarla ilgili yoğun korku ve kaygı ve bunlardan kaçınma, aşırı uyarılmışlık ve tetiktelik, umutsuzluk, çaresizlik, üzüntü hisleri, hafıza sorunları, duygusal uyuşmuşluk ile karakterize kaygı belirtileri yaşamak.

Yaygın kaygı bozukluğu: Genel bir kaygı hali ile yaşanan ve belli bir durum, kişi, mekan, nesneye bağlı olmayan ve işlevsizliğe sebep olan yaygın kaygı hali.

Obsesif kompulsif bozukluk: İstemsiz bir şekilde akla gelen ve sıkıntı ve kaygı yaratan düşünceler ve bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı azaltmak için yapılan tekrarlı davranışlar.


Diğer problemler:

Somatik şikayetler: Psikolojik kökenli ve her hangi bir fizyolojik sebebe bağlı olmayan bedenin çeşitli yerlerinde eklem ve kas ağrıları, tansiyon, bulantı, kusma, ishal, kanama vb.

Cinsel işlev bozuklukları: Cinsel istek azlığı, cinsel uyarılma problemleri, cinsel aktiviteye bağlı ağrılar.

Kişiler arası problemler: Güven kaybı, yeni sosyal ilişkiler kuramama, hali hazırdaki ilişkilerini sağlıklı şekilde devam ettirememe, sosyal rollerinden feragat etme, içe kapanma, sosyal beceri eksiklikleri, iletişim becerisi eksiklikleri.


Cinsel taciz, kişiyi pek çok faktörden etkileyen bir olay olduğu için ve yukarıdaki riskleri taşıdığı için sosyal destek ve uzman yardımı çok önemlidir.

Kadın Cinsel Organlarının Yapısı

Kadın üreme organları (genital organlar) dışta yer alanlar ve içte yer alanlar olmak üzere ikiye ayrılır. İç genital organlar kadın
iskeletinde bacakların hemen üzerinde yer alan leğen kemikleri ve bel kemiği tarafından oluşturulan kemik çatının (latince pelvis) içinde koruma altına alınmışlardır.
1Kadın Organlarının Yapısı ve İşleyişi

Yandaki resimde kadın genital organları önden bakışta şematik olarak görülmektedir.

Kemik Çatı

Kadın doğası gebe kalmaya, rahim içinde gelişmekte olan bebeği büyütmeye ve nihayet olgunlaşmış bebeği dünyaya getirmeye göre düzenlenmiştir. Bu görevleri yerine getirmek amacına yönelik olarak kadının kemik çatısı erkeğin kemik çatısına göre belirgin farklılıklar gösterir:
2


Yandaki resimde solda alt alta yer alan iki resimde erkeğin kemik çatısı üstten ve önden bakışta, sağda alt alta yer alan iki resimde ise kadının kemik çatısı üstten ve önden bakışta görülmektedir. Dikkatlice bakıldığında erkeğin üstten bakışta kemik çatı açıklığının kalp şeklinde, kadının kemik çatı açıklığının ise yuvarlak olduğu görülebilir. Bu farklılık erkeğin leğen kemiklerinin yapısının daha çok ağır yük taşımaya yönelik, kadının leğen kemiklerinin yapısının ise bebeğin başının doğum esnasında leğen kemikleri tarafından oluşturulan doğum kanalına girmesine yönelik yapılanmasından kaynaklanmaktadır.

Yine benzer bir şekilde önden bakışta erkeğin leğen kemikleri alt açısı dar, kadının leğen kemikleri alt açısı bebeğin doğum kanalından dışarıya rahatça çıkabilmesine olanak tanımak için geniş açılı olarak yapılandırılmıştır.

Kadının kemik yapısının üzerinde yer alan kaslar ve bağlar bebeğin doğum kanalından geçerek dış dünyaya çıkma sürecinde ona mümkün olan en geniş alanı sağlamak amacına yönelik olarak gevşemeye elverişli olarak yapılandırılmışlardır. Erkeklerin leğen kemikleri daha çok yük taşımaya elverişli olacak şekilde biçimlendirildiğinden kaslar ve bağlar çok fazla gevşeme göstermezler. Kadınlarda bel ağrısının erkeklere göre daha sık görülmesinin en muhtemel nedeni budur.

Dış genital organlar


Kadın dış genital organları vücudu örten cilt tabakasının bir devamıdır ve kadın iç genital organlarına giriş kapısını, bebeğin doğduğu "doğum kanalından" çıkış kapısını oluştururlar. Dış genital organlara topluca vulva adı verilir.
Altta dış genital organların karşıdan bakıldığında görüntüsü

Kadın dış genital bölgesinin genel yapısı

Vulva, kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte "çatıyı" oluşturan leğen kemiklerinin birbiriyle orta hatta birleştiği bölgenin oluşturduğu kabarıklık olan pubis tepesi, altta anüs ve yanlarda büyük (dış) dudaklar adı verilen yapılarca sınırlanan bölgedir.
Pubis tepesi cilt ve altında yağ dokusu içerir, üzeri genital kıllarla kaplıdır. Pubis tepesinin hemen altında klitoris bulunur. Dış genital organların bir tabaka altında kadının doğum yapmasında, idrar ve dışkı çıkışı gibi işlevleri istemli olarak yürütmesinde önemli yeri olan kaslar bulunur. Bu kaslara topluca pelvis tabanı kasları adı verilir.

Dış (büyük) dudaklar

Dölyolu (vajina) girişini sağlı sollu örten cilt kıvrımlarının dışta yer alanlarıdır. Dış dudaklar önde genital kılların olduğu pubis tepesinde, arkada ise anüsün hemen üstünde birleşirler. Üzerleri genital kıllarla kaplıdır ve cilt altında yağdokusu içerirler.

İç (küçük) dudaklar

Sağlı sollu dış dudakların iç yüzlerinde yer alan, klitorisin üst kısmından vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır. İdrar deliği ve vajina girişinin etrafını sararlar. İç dudaklar normal şartlarda bacaklar kapalıyken görünmezken bazı kadınlarda dış dudaklardan daha geniş olduklarından dışarı taşabilirler. Kılla kaplı değildirler ve ciltaltı yağdokusu içermezler.

Vajina girişi

İç dudakların devamında yer alan ve kızlık zarına kadar devam eden 1-2 santimetrelik bir kısımdır. Kızlık zarı yırtıldıktan sonra vajinayla birleşir.

Kızlık zarı

Latince de hymen ("himen" okunur) olarak adlandırılan bu yapı, ince olmasına karşın nispeten esnektir ve ortasında bir veya daha fazla sayıda delik içerir. Her kadında farklı yapıya sahip olmasına karşın, genellikle ilk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır ve böylece vajina girişiyle vajinanın birleşmesini sağlar.

Kızlık zarının kadın genital organlarını enfeksiyondan koruduğu söylense de, ortasında adet kanamasının akmasını sağlayacak deliği veya delikleri olan bu yapının bakterilerin geçişini nasıl engellediği açıklanamadığından, bu işlevi tartışmalıdır.

Klitoris
4

Kltoris hemen pubis tepesi altında yer alan bir yapıdır ve üstte ve yanlarda iç dudaklarla çevrilidir. Klitorisin hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur. Klitorisin dıştan görünen düğme şeklindeki parçasının yanında vulvanın içine tümüyle gömülü şekilde yanlara doğru uzanan iki kolu vardır ve bu haliyle klitoris gerçekte Y şeklinde bir yapıdır. Klitoris cinsel ilişki esnasında aynen erkeğin penisi gibi sertleşebilme özelliğine sahiptir. Kan damarlarından oldukça zengin bu yapı kadın orgazmında önemli görevler üstlenir. ;; ;;
; ;



İdrar Deliği (uretra ağzı)

Klitorisin hemen altında, iç dudakların önde birleştiği yerde bulunan ve idrarın dışarı boşaltılmasını sağlayan idrar deliği aşağıda anlatılacak olan uretra adlı yapının son kısmını oluşturur.

Perine

Perine dış dudakların arkada birleştiği yerle anüs arasında yer alan bölgedir. Ciltle kaplı olan bölge ciltaltında idrar ve dışkı işlevlerinin kontrolünü sağlayan kasları barındırır. Bu kaslar doğum eylemi esnasında mümkün olduğunca gevşeyerek bebeğin başının doğmasına izin verirler.

Doğum eyleminin son aşamasına gelindiğinde bebeğin doğumunu kolaylaştırmak amacıyla perineye yapılan kesiye epizyotomi (doğum kesisi) adı verilir. Bu kesinin amacı bebek doğarken bu bölgenin yırtılmasını ve altta bulunan perine kaslarının zarar görmesini engellemektir.

Vulvada bulunan salgı bezleri

Dış genital bölgenin kurumasını önlemek ve cinsel ilişkide gerekli kayganlaşmayı sağlamak işlevini yürüten birkaç adet salgı bezi vardır. Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin ("bartolin" okunur) bezleridir.

Makat (anüs)

Makat kalın bağırsağın son kısmıdır ve depolanan dışkının dışa atılmasını sağlar.
Bu yapının vajinaya ne kadar yakın olduğuna dikkat edin. Bu anatomik yakınlık nedeniyle kalın bağırsaktan dışkılama esnasında gelen bakteriler vajinayla yakın temasta olurlar ve enfeksiyon tehlikesi oluştururlar.

Kadınların tuvalet sonrası temizlikte dikkat etmeleri gereken çok önemli bir kural vardır:

Temizlik arkadan öne (anüsten vajinaya) doğru değil, önden arkaya doğru yapılmalıdır. Zira arkadan öne temizlik kalın bağırsak bakterilerinin vajinaya ve buradan da uretra ağzına bulaşmasına ve bu bölgelerde sık sık enfeksiyonlar yaşanmasına neden olabilir.

Kızınıza tuvalet eğitimi verirken de bu kuralı öğretmeyi ihmal etmeyin.

İç genital organlar

;;İç genital organlar penisi içine kabul eden vajinayla başlar, rahim içine giriş kapısı olan ve aynı zamanda sperm için bir depo görevi üstlenen rahim ağzıyla, bebeğin büyüyerek geliştiği ve gebe olunmayan dönemlerde adet kanamasının oluştuğu rahim ile devam eder, buradan sağlı sollu rahimin her iki yanında boynuz gibi yer alan Fallop tüplerine uzanır ve her bir Fallop tüpü, uçlarında bulunan saçaklarıyla yumurtalıklarla yakın temas eder.

Vajina
Vajina, vajina girişiyle başlayan ve uç kısmında rahim ağzının yer aldığı boru şeklinde ve yaklaşık 10 santimetre uzunluğunda bir yapıdır. Vajina girişinde bulunan salgı bezleri ilişki esnasında vajina girişi ve vajinanın kayganlaşmasını sağlar.

Normalde ön-arka duvarları birbiri üzerine katlanmış olarak duran bu yapı, doğum eyleminde doğum kanalının yumuşak kısmının yapısında yer alır ve bebeğin başının geçmesine müsaade edecek kadar esner. ;;
;; ;;



Uretra

İdrarın depolandığı mesanenin devamında yer alan bu boru şeklindeki yapı idrar boşaltım sisteminin son basamağını teşkil eder.

Uretra kadında erkekten çok daha kısadır. Bu kısalık ve genital sistemin vajina ve anüse yakınlığı, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının daha sık yaşanmasına neden olur. Yine ilk cinsel deneyimlerini yaşayan kadınlarda ilişkinin verdiği "tahriş", ilişki sonrasında sık idrara çıkma, idrarı zor yapma, idrarı boşaltamamış olma hissinin yaşanmasına neden olabilir.

Rahimağzı

6 ;; ;;Rahimağzı spermler için rahim içine giriş ve doğumda bebek için rahimden çıkış kapısıdır. Vajinanın devamında yer alır. Rahimağzı kanalında yer alan salgı bezleri gebeliğe elverişli günlerde spermlerin geçişini kolaylaştıran, gebeliğe elverişli olmayan günlerde bu geçişi zorlaştıran salgılar üretir. Rahimağzı salgıları ayrıca vajinadan rahim içine bakterilerin girişini engeller. Normal şartlarda sert bir koni biçiminde ve birkaç milimetre açıklığında olan bu yapı doğum eylemi esnasında yumuşar, incelir (bu incelmeye "silinme" denir) ve yaklaşık 10 santimetre açılarak bebeğin çıkmasına izin verir.
;; ;;


Rahim

;;Rahim (uterus), ucunda rahimağzı bulunan, yanlarda da boynuz şeklinde Fallop tüpleri yer alan, kasılma yeteneği güçlü kaslardan oluşan armut şeklinde bir yapıdır. Rahim içindeki boşlukta rahim iç tabakası (endometrium) yer alır. Rahim gebe olunmayan dönemde mandalina büyüklüğünde sert bir yapıdır ve ağırlığı yaklaşık 60 gramdır. Gebelikte rahim yaklaşık 3 kilogramlık bir bebeği içinde taşıyacak şekilde büyür ve doğum eylemi başladığında güçlü kaslarının kasılmasıyla, rahimağzının da gevşeyerek açılmasıyla bebeğin doğması sağlanır. Rahimin bilinen tek işlevi doğmamış bebeğin gelişmesini sağlayacak ortamı oluşturmak, bebeği dıştan gelebilecek darbelerden korumak (bu işlevi amniyos sıvısıyla elele yürütür) ve doğum eyleminde kasılarak bebeği dış dünyaya çıkarmak için anne adayının ıkınmalarıyla birlikte gerekli itici gücü oluşturmaktır. Menopoza giren bir kadında rahimin görevi de tamamlanmıştır ve boyutları giderek ufalır.
;; 7



Rahim boşluğu ve rahim iç tabakası (endometrium)

Rahimin içinde yer alan boşluk rahim iç tabakasıyla kaplanmış durumdadır. Döllenmiş yumurta hücresi Fallop tüplerinden geçerek endometriuma ulaştığında burada en "verimli" bulduğu bölgeye yerleşir ve çoğalmaya ve gelişmeye başlar.
Rahim iç tabakası her adet döngüsünde yenilenir ve gebelik oluştuğunda embriyo rahim boşluğunda gelişimini sürdürür. Gebelik gerçekleşmediğinde bu tabaka yeniden oluşturulmak üzere rahimağzı yoluyla vajinaya, buradan da dış ortama atılır. Kanamayla beraber olan bu sürece adet kanaması adı verilir.

Cinsel Terapist

700 bin kişiye bir cinsel terapi uzmanı

A.A

Türkiye'de erişkin nüfusun üçte birinde en az bir cinsel sorun bulunduğu, buna karşın binlercesinin görev yapması gerektiği halde ülkede cinsel terapi uzmanı sayısının sadece 100 civarında olduğu bildirildi.


Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) Genel Sekreteri Doç. Dr. Doğan Şahin, yaptığı açıklamada, Türkiye'de cinsel sorun için başvuru oranının yüzde 1 civarında olduğunu belirtti.

İnsanların, cinsel sorunlarını, bir profesyonel de olsa başkasıyla konuşmaktan çekinmeleri, tedavi olabileceklerini ve nerelere başvurabileceklerini bilmemelerini, başvuru oranının düşük çıkmasının başlıca nedenleri arasında gösteren Şahin, şunları kaydetti:

"Kadınların yüzde 30-60 kadarı, yaşamları boyunca en az bir cinsel işlev bozukluğu yaşarlar. Kadınlarda en sık görülen cinsel işlev bozuklukları, cinsel istek ve uyarılma bozukluğudur. Ancak ülkemizde vajinismus, batı ülkelerine göre daha sık görülmektedir. Ülkemizde cinsel sorun nedeniyle başvuran kadınların yaklaşık yüzde 50-60'ını, vajinismuslular oluşturur. Erkeklerde en sık görülen cinsel işlev bozukluğu ise erken boşalmadır. Görülme oranı yüzde 30-40 civarındadır. Sertleşme zorluğu ya da kaybı, yaklaşık yüzde 8-10 civarındadır. Ancak 45 yaşından sonra bu oran, giderek artar."

CİNSEL TERAPİ UZMANI SAYISI

Şahin, erişkin nüfusun üçte birinde en az bir cinsel sorun bulunduğunu dile getirerek, bunun da Türkiye'de binlerce cinsel terapi uzmanı bulunması gerektiği anlamına geldiğini ifade etti.

Buna karşın ülkedeki cinsel terapi uzmanı sayısının, 100 civarında olduğuna işaret eden Şahin, şöyle konuştu:
"Çok yaygın olan cinsel sorunların uygun bir şekilde ele alınıp tedavisi için temel psikiyatri ve psikoloji eğitimleri yeterli değildir. Cinsel terapi uzmanlarının artmasıyla sorunların tedavisinde daha iyi bir durum ortaya çıkacaktır ancak, yüzde 1'lik başvuru oranları artmazsa, önemli bir bölümü tedavi edilmeksizin kalacaktır. Fakat özellikle son yıllarda, cinsel sorunlara medyada daha fazla yer verilmesi, başvurularda artışa yol açmaya başlamıştır."

"YENİ UZMANLAR YOLDA"

Şahin, CETAD olarak cinsel terapi yapabilecek uzman yetiştirmek üzere eğitimlerini sürdürdüklerini belirterek, bu eğitimi almak için kişinin, psikiyatrist ya da yeterli klinik deneyimi olan ve tercihan klinik yüksek lisansı yapmış bir psikolog olması gerektiğini kaydetti.

146 saat teorik, 72 saati süpervizyon olmak üzere toplam 218 saatlik eğitim sürecinin, yaklaşık 2 yılı bulduğunu dile getiren Şahin, şunları söyledi:

"Bu iki yıl içinde öğrencilerimiz, cinselliğe daha geniş ve yargısız bakabilmeyi, cinsel sorunların nedenlerini, cinsel sorunlarda görüşme yapabilmeyi, bu vakaların değerlendirilmesini ve tanı koymakla ilgili ayrıntıları kazanıyorlar. Daha sonra da bir yıl boyunca bir eğitmen nezaretinde vaka görerek, hatalarını ve uygulamaların ayrıntılarını öğreniyorlar."

Vajinismus Çözümünde Anestezinin Yeri

Genel anestezi altında cinsel birleşme: Vajinal kaslar gevşediğinden cinsel birleşme gerçekleşse bile, sonraki cinsel birleşmelerde aynı sorun yaşanıyor. Ayrıca sevişmede karşılıklı haz esasken, çiftlerden birinin uyuşturulması, mantığa, tıp etiğine, hatta insanlığa aykırı. Çünkü tecavüzden farkı yok. Ki bu şekilde girilen ilişki kadının korkusunu daha çok körükleyecek ve kendini değersiz görecek eşine karşı öfke duyacaktır. cinsellik farkında olarak her anının hissedilerek yaşanması gereken ve kendiliğinden ilaç yada cerrahi işleme gerek duyulmaksızın yaşanması gereken bir durumdur. Kişilere doğal yöntemlerin dışında tedavi uygulamak problemi daha derinleştirmekten ve çözümsüz hissettirmekten başka bir işe yaramaz.

Bilinç hali olmadan yapılan bir eylemden anestezide olan bir kişinin farkında olması tabiki mümkün olmayacaktır. bu durum ne akla, ne mantığa, ne bilime, ne de tıp ahklakına uyar ve bu gibi yaklaşımlardan elde edilen sonuç hastaın psikolojik yapısının daha fazla zarar görmesi ve basit çözümleri karmaşık hale getirmekten öteye gitmeyecektir. Kaldıki biz kadın doğum uzmanları ve cerrahi bilimi ile uğraşan uzmanlar hastaya verilen anestezide binde birlik bir hayati risk olduğunu bildiğimizden dolayı mümkün olduğunca gerekmedikçe anestezi ve cerrahi uygulamaları kar zarar ilişkisi içinde değerlendirerek uygularız. Hastaya hiç bir faydası olmadığı halde böylesine gereksiz bir uygulama ile riske atmak Türk Ceza Kanunu'na TCK() göre de suç sayılmaktadır. Kaldı ki anestezinin verileceği yer her türlü acil durum imkanlarının müsait olduğu tam donanımlı merkez ve hastaneler olması gerekir.

Doğum sonrasında vajinismus kabusu

İlk cinsel deneyimde ortaya çıktığı sanılan vajinismus, doğumdan sonrada yaşanabiliyor.

Doğum sonrasında ağrılı cinsel ilişkinin en önemli nedeni, doğum sonrası tam olarak sağlığına kavuşamadan cinsel ilişkiye girmesi, acının verdiği korkuyla ilişki kurmaktan kaçınıyor.



Cinsel ilişkide yeniden ağrı hissedeceği kaygısına kapılan kadınlar, kaçınma davranışı olarak kendini istem dışı kasar. Böylece, vajinal kasların, penisin içeri girmesine engel olacak kadar sıkı şekilde kasılması anlamına gelen vajinismus sorunu doğar. Ayrıca kadının ruhsal dünyasında yaşanan çatışmalarla ortaya çıkan endişe, korku duyguları da vajinismusa zemin hazırlıyor .

Göğüsler ve vajina, doğumla birlikte artık tahrik unsuru olma özelliğini kaybedebiliyor. Doğuma kadar sadece cinsel uyarı noktaları olarak algılanan vajina ve göğüsler, aniden bebeğin doğumunu ve beslenmesini sağlayan bölgelere dönüştüğü için erkek eşinden uzaklaşabiliyor. Cinsel partner imajına bir de aile kavramının eklendiği düşünülürse; özellikle kadınlar annelik rolünü gereğinden fazla kutsallaştırabiliyor ve doğumdan sonra cinselliğe karşı daha mesafeli yaklaşabiliyor.


Doğumun ardından geçirilen uykusuz geceler, iki üç saatte bir tekrarlanan emzirme işlemi; ailenin yaşantısını tam anlamıyla altüst ediyor. O güne dek sadece birbirine odaklanan çiftler, doğumun ardından neredeyse tüm ilgiyi çocuğa yöneltiyor. Bir yandan yeni bir yaşama uyum sağlamaya çalışmanın gerginliği, bir yandan da eşinden eskisi kadar ilgi görememenin yarattığı sıkıntı, cinsel isteksizliğin oluşmasına yol açıyor.


Doğum sonrasında daha fazla salgılanan prolaktin hormonu, cinsel isteksizlik ve vajinal kuruluğa neden oluyor. Kadınlarda bu hormonun aşırı salgılandığı emzirme döneminde cinsel isteksizlik ciddi boyutlara ulaşıyor. Doğum sonrasında ortaya çıkan cinsel isteksizlikte, estetik kaygılar hayli önemli rol oynuyor. Estetik kaygılar yüzünden kendini beğenmeyen kadın, sevişme sırasında zihnini sürekli bedeniyle meşgul ediyor.

Bu da cinsel ilişkiden zevk almasını önlüyor.

Vajinismus ve Cinsel İsteksizlik Arasındaki Fark

insel soğuklukta da ayıp ve günah duygusunun öneminin olmasına karşın, temel sorun cinsel ilişkiden zevk almamak biçiminde kendini gösterir. Oysa ki vaginismusta başlangıçta cinsel ilişkiye girmede isteksizlik yoktur, ancak ilişki sırasında zarar görme duygusu ön plandadır.

Vaginismusdan şikayetçi olan bir kadında; cinsel arzu ve vajende ıslanma mevcuttur, ancak istense de ilişki başarılamaz.

Vaginismuslu kadınların çoğu hiçbir zaman ilişkiye girememiştir, yani halen bakiredir. Bununla birlikte bazı kadınlarda da daha önce cinsel ilişki başarılmışken sonradan olan bir ilişkiye girememe durumu söz konusu olabilir.

Vajinismus Eşlerine Öneriler

Belki kadınlarda bu tür cinsel problemlerin olabileceğini evlenip bu problemin içine düştükten sonra duydunuz ve neden böyle bir durumun sizin başınıza geldiğini bir türlü anlıyamıyorsunuz. Belki de eşinizi çok seviyor ve onu her ne kadar anlamaya çalışıyor olsanız da halen bir takım içsel gerilimlerden kendinizi geri alamıyorsunuz.. Belki de -siz de eşiniz gibi- tüm durumu kabul ettiniz, ama zaman zaman yine de kendi kendinize "keşki böyle olmasaydı" diyorsunuz. Ya da sorununuzu inkar edip kendinizi -yoğun iş hayatınız gibi- başka konular ile avutmaya çalışıyorsunuz...


Öncelikle vajinismusun eşinizin hatası olmadığını kesinlikle anlamalısınız. Bu yalnızca onun değil bir çift olarak her ikinizin de problemi sayılır.
Vajina kaslarında hissetiği spazmlar penisin içeri girmesini imkansız kılmakta ve her türlü deneyim eşinizde acıya sebep olmaktadır. Bu spazmlar istem dışı olmakta ve bilinçli yönlendirme yoktur. Yani bunun oluşmasına eşiniz sebep olmamaktadır. Bu konuda onu anlayışla karşılamalısınız.

Bu durumun üstesinden gelmede sizin sabrınızın, anlayışınızın ve işbirliğinizin önemi çok büyüktür. Artık profesyonel bir destek almak için harekete geçme zamanınız geldi.

Bekarlarda Vajinismus

Son yıllarda kişilerin evlenmeden cinsel ilişkiyi partneri ile paylaşma sıklığındaki artışlara paralel olarak, vajinismus sorunu taşıyan bekar bayanlar da evlilik öncesinde cinsel terapi kliniklerinin yollarını tutmaktadır.

Bu şekilde kişiler, evliliklerine daha sağlıklı bir başlangıç arzusunu taşımaktadırlar.

İzlenilen yol ve yöntemler bekar veya bakire bayanlarda, evli bayanlardakinden farklı değilidir.

Vajinismus için Uygulanan Diğer Yöntemler

Kesinlikle cerrahi uygulamalar ve hastanın direnc gösterdiği terapik uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Vajinismus ilaç ve benzeri destekleme amaçlı drug kullanımının çözümde yeri olmadığı gibi hipnoz yöntemini ise çözümsüz kalmadığınız sürece uygulamaması gerekir. Çok özel durumlarda ve bu konuda kesinlikle yeterli tecrübe ve deneyiminiz varsa sınırlı olarak uygulanabilinir. Aksi takdirde hastada daha olumsuz gelişmelerin oluşmasına neden olabilmektedir.

Genel Bakış Açısıyla Vajinismus Çözümü

Çözümde izlenecek yoların doğru olarak seçilebilmesi açısından öncelikle çiftin çok iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirme çiftin ve sorunun özelliklerine bağlı olarak değişmekle birlikte genellikle 2 ila 4 görüşmede tamamlanır. Değerlendirme sırasında hasta ve eşi ile hem ayrı hem de beraber görüşülür. Bu görüşmeler her iki kişinin de vajinusmusu nasıl algıladığını veya nasıl etkilendiklerini anlamamızı sağlar. Değerlendirmenin ardından tedavi planı oluşturulur.


Başlamadan önce çifte vajinusmusun ne olduğu anlatılır. Daha sonra nasıl olacağı kısaca özetlenir ve tedavide nasıl bir yol izleneceği konusunda bilgi verir.


Vajinusmusla ilgili yanlış düşüncelerin, inançların değiştirilmesiyle başlanır. Bu yanlış inançlar genelde şu şekildedir:



* Kızlık zarının yırtılması çok acı verir. Bu acı günlerce devam eder. İlk günlerde yürümek, hareket etmek hatta oturmak bile insanın canının yanmasına yol açar.
* Vajina çok küçük ve dardır, içine hiçbir şey alamaz.
* Cinsel ilişki çok acı verir,çok şiddetli kanamalar olur, eşlerbirbirlerinden ayrılamazlar. Vajina parçalanabilir ya da yaralanabilir.
* ""Doğum çok tehlikeli ve acı vericidir. Ölüm riski yüksektir."

Tüm bu düşüncelerin yanlış oldukları hastanın/çiftin eğitim düzeyine göre anatomik olarak açıklanır ve yanlış bilgilerin yerine doğru bilgilendirme yapılır.


Daha sonra çiftler arasındaki cinsel iletişimi arttıracak çalışmalar yapılr:

*Vajinusmus çözümünde en önemli özelliklerinden birisi ev ödevleridir. Her görüşmenin sonunda o görüşmede üzerinde durulan konular ile ilgili ev ödevleri verilir. Ödevler hastanın/çiftin sorunlarına ve tedavideki hızlarına göre belirlenir.

*Yapılması gerekenlerden birisi de çifte belli bir aşamaya gelene kadar cinsel birleşmeyi yasaklamaktır. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi çiftin vajinanın kasılması engellenmeden yapacakları cinsel girişimleri büyük bir olasılıkla yine başarısızlıkla sonuçlanacak ve bu da çiftin tedaviye olan motivasyonların azalmasına yol açacakdır. İkincisi ise zaten cinsel ilişki nedeni ile kaygılanmakta olan hastanın kaygılarını ortadan kaldırmaktır.

*Bedeni ve vajeni tanıma egzersizleri verilir.

*Nefes alıp verme egzersizleri ile hastanın kaslarının kasılıp ve gevşemesini fark etmesi sağlanır.

*Kadınlara pelvik kaslarını kontrol etmelerini öğreten "Kegel Egzersizleri" yaptırılır.

*Tüm vücudun kaslarının gevşemesini sağlayacak gevşeme egzersizleri öğretilir.

*Aşamalı genişletme egzersizlikleri : Bu egzersizlerin iki amacı vardır. Birincisi vajinanın genişletilmesi, ikincisi ise içine birşey girdiğinde vajenin aniden kasılmasını önlemektir.

*Aşamalı cinsel ilişki egzersizleri : Bu egzersizler ile de cinsel ilişkinin aşamalı olarak nasıl yapılacağı ve farklı pozisyonlar hakkında bilgi verilir.



Sonuç olarak cinsel terapi ile psikiyatrisler, psikologlar veya seks terapistleri tarafından uygulanan tedavi sonucu vajinusmusun iyileşmesinde çok başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Önemli olan, bir uzmana gecikmeden başvurulması ve sorunun üzerine cesaretle gidilmesidir.

Cinselliğin İfade Edilmesi

Güdüler vücudun ihtiyaçlarını karşılamak için insanı harekete geçiren bir iç enerji olarak beden ve ruhsal bütünlüğün korunması açısından oldukça önemlidirler.

Cinsellik güdüsü de (libido) aynen diğer güdüler gibi her normal kadın ve her normal erkekte vardır ve normal şartlarda karşı cinse yönlenmiştir.

Güdülerin yönlendirdiği davranışların ifade bulması, yani belli bir güdünün "doyurulması" için izlenen yol bireyden bireye farklı olabilir. Bu farklılığı yaratan, öncelikle bireyin üst benliğinin belli bir davranışa geçmeden önce o davranışın uygun olup olmadığını denetlemede izlediği yoldur.

Sosyal davranışlarımızı yönlendiren üst benlik, açlık hissi ortaya çıktığında bu arada başka bir konuyla ilgileniyorsak, bizi direkt yemek yeme davranışına yönlendirmek yerine, bu davranışı uygun olan bir zamanda gerçekleştirebilmemiz için açlık giderme davranışımızı belli bir süre ertelememizi sağlar.

Benzer bir şekilde cinsellik güdüsü de, direkt cinsel davranışa yönlenmek yerine, üst benlik tarafından çok sıkı bir şekilde denetlenerek belli bir süre ertelenir. Üst benlik cinsellik davranışını ertelemede o kadar etkin olabilir ki, ihtiyaç çok belirgin bir şekilde ortaya çıksa dahi, bu güdünün doyurulması etkin bir şekilde engellenebilir .

Özellikle cinselliğin "ayıp" olarak değerlendirildiği aile veya toplumlarda üst benlik bu konuda katı bir tutumla ihtiyacı bastırarak kişinin bilincinde bu ihtiyacı duymasını bile tümüyle engelleyebilir. Ancak böyle bir durumda ihtiyaç bilinç altında devam eder.

Yukarıdaki açıklamalardan çıkarılması gereken özet, cinselliğin ifade edilmesinde her bireyin ailesinden ve yakın çevresinden öğrendiği davranışların çok etkili olduğudur. Cinsellik karşı cinsten iki birey arasında yaşanan çok özel bir iletişim şeklidir ve normal bir birey kendi kişiliğince uygun kabul ettiği şartlar ortaya çıkana kadar bu güdünün doyurulmasını erteleyebilir.

Cinsellik güdüsünün dozajı

Cinsellik güdüsü yani duyulan cinsel arzunun "dozajı" veya şiddeti her bireyde farklıdır. Hatta bir birey belli bir zaman dilimi içerisinde geçici olarak cinsel arzusunda azalma veya artma hissedebilir.


Artmış cinsel arzu

Bazı bireyler çok fazla cinsel arzu duyduklarını hissederler ve bunun normal olmadığını düşünürler. "Aşırı cinsel arzu" olarak tanımlanan, çoğu durumda yapısal bir özelliktir ve bireyde baştan beri vardır. Bazı insanlar yapısal olarak cinselliğe daha "düşkündürler".

Bazen bir birey hayatının belli bir döneminde diğer dönemlerine göre daha fazla cinsel arzu duyduğunun farkına varabilir.

Cinsel arzunun anormal bir şekilde yüksek olduğunun belirleyicisi, bu arzunun veya bu arzudan doğan cinsel davranışın insani çok fazla meşgul etmesi ve günlük yaşantısını olumsuz etkilemesidir. Bu tanımın dışında kalan "yüksek dozlu cinsel arzu" anormal kabul edilmez.

Vajinismusa Bilişsel- Davranışçı Bakış Açısı

Bilişsel-davranışçı yöntemlerde amaç, yanlış öğrenilmiş tepkilerin yerine yeni ve doğru tepkilerin öğrenilmesine olanak sağlamaktır. Yeni ve doğru tepkilerin öğrenilebilmesi için de öncelikle nelerin yanlış öğrenilmiş olduğunun bilinmesi gerekir. Bu nedenle, başlamadan önce çok yönlü ve detaylı bir değerlendirme yapılması çok önemlidir, çünkü başarılı olup olmayacağı buna bağlıdır.

Uygulamaya vajinismus işlev bozukluğu ve uygulanacak yöntem biçimi hakkında çifte bilgi verilerek başlanmalıdır. Daha sonra yapılan değerlendirme görüşmesine göre, farklı tekniklerin uygulanmasına geçirilir. Vajinismus için yaralı olabilecek bazı egzersizler şöyle özetlenebilir:

1.Bedeni ve vajeni tanıma egzersizleri

Bazı hastalar çıplakken kendi bedenlerine ya da vajenlerine bakmaktan bile aşırı derecede anksiyete duyarlar. Böyle durumlarda hastalara , hergün belli süre ayna karşısında çıplak olarak bedenlerini incelemeleri ödev olarak verilebilir. Daha sonra ise aşamalı olarak ayna ile vajene bakma ve vajene dokunma egzersizlerine geçilebilir.

2.Nefes alma ve gevşeme egzersizleri

Bazı hastalarda ise, birleşme sırasında vajen kaslarına ek olarak karın, kalça ve bacaklarda da kasılmalar ortaya çıkabilir. Yine bazı hastalarda bu kasılmalara düzensiz nefes alma, nefesin hızlanması ya da kesilmesi gibi belirtiler eşlik edebilir. Bu hastalara, görüşme sırasında nefes egzersizleri yaptırmak ve söz konusu kasları gevşetme egzersizleri yaptırmak yerinde olur.

3.Aşamalı genişletme egzersizleri

Aşamalı genişletme egzersizlerinin amacı, vajenin genişletilmesi ve içine bir şey girmesine alıştırılmasıdır. Genişletme egzersizlerinin en önemli özelliği aşamalı olarak yapılmasıdır.

4.Aşamalı koitus egzersizleri

Bu egzersizlere ön sevişme sırasında penisin vajene değdirilmesi ; ödevi ile başlanır. Daha sonra aşamalı olarak penisin vajene girmesi ile ilgili egzersizlere geçilir.

5.Hayalleme yoluyla sistemetik duyarsızlaştırma

Bazı vajinismus vakalarında aşamalı koitus egzersizlerinin yapılmasında önemli zorluklarla karşılaşabilir. Böyle durumlarda, hasta ile birlikte bir liste hazırlayarak hasta için anksiyete yaratan durumlar hafiften ağıra doğru sıralanır. Daha sonra görüşme sırasında hastaya gevşek ve rahat bir durumda iken listede yer alan bu durumlardan birini canlandırması istenir. Hastaya, anksiyete duymaya başladığında hemen gevşemesi ve nefesini düzenlemesi ile ilgili yönergeler verilir. Buna hasta söz konusu durumla ilgili anksiyete duymamaya başlayana kadar devam edilir.

Cinsellik ve Klitoris

Klitoris kadın cinselliğinde orgazm oluşumunda merkezi öneme sahip bir yapıdır. Klitoris kelimesinin kökenini yunanca da "küçük tepe" anlamına gelen kleitoris kelimesi oluşturur.

Kadın dış genital bölgesinin genel yapısı

Çoğu kadın ve çoğu erkek, kadınların dış genital bölgelerinin yalnızca vajinadan ibaret olduğunu sanırlar. Gerçekte kadın dış genital bölgesinde iki ayrı anatomik yapı daha vardır: vulva ve klitoris

Vulvanın yapısı

Kadının dışarıdan bakıldığında görülen genital bölgelerinin tümüne topluca vulva adı verilir. Vulva, kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte mons pubis, ("Venüs tepesi"; Venüs=aşk tanrısı), altta anüs ve yanlarda dış dudaklar tarafından sınırlanan bölgedir.

Mons pubis, leğen kemiklerinin önde birleştiği bölgenin üzerinde bulunan yağ dokusu, cilt ve genital kıllardan oluşan kısımdır.

Dış dudaklar sağlı sollu olarak mons pubisten anüse doğru uzanırlar. İdrar deliği ve vajina girişinin etrafını sararlar ve bu yapılar da kıllarla kaplıdırlar.

İç dudaklar ise sağlı sollu dış dudakların iç kısımlarında yer alan, klitorisin üst kısmından vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır.

Bazı kadınlarda dış dudaklar iç dudaklardan daha büyük yapıda olup "dışarı taşabilirler".

Klitorisin yapısı

Klitoris hemen mons pubis altında yer alan bir yapıdır. Bu yapı üstte ve yanlarda iç dudaklarla çevrilidir ve hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur.
Klitoris dıştan görünen bir baş (glans), ve vulvanın içine tümüyle gömülü şekilde yanlara doğru uzanan iki kolu olan gövde kısmından oluşur.

İç dudaklar parmaklarla hafifçe geriye ittirildiğinde klitorisin dıştan görünen kısmı daha bariz hale gelir. Gövde kısmı dışarıdan görülmediğinden çoğu kişi klitorisi yalnızca düğme şeklinde basit bir yapı sanır. Ancak klitoris glans ve yanlara uzanan kollarıyla adeta bir "ters V" şeklinde bir yapıdır.

Klitorisin gövdesinde yer alan kollar içerisinde aynen penisteki gibi cinsel uyarılma esnasında içleri kanla dolarak sertleşen süngerimsi yapılar vardır.

*

Klitoris embriyolojik olarak penisle aynı kökene sahiptir ve bu anlamda penisin kadındaki tam karşılığı olarak kabul edilebilir. Lakin klitorisin peniste olduğu gibi ejakulasyon ("boşalma") ve idrar yapma ile ilgisi yoktur.
*

Klitoris damar ve sinirlerden oldukça zengin bir yapıdır. Ortalama büyüklükte bir klitoriste yaklaşık 8000 sinir lifi bulunur. Bu lif yoğunluğu peniste bulunanın yaklaşık iki katıdır ve vücudun başka hiçbir bölgesinde bu kadar yoğun sinir lifi yoktur.
*

Klitoris büyüklüğü kadından kadına çok önemli değişiklikler gösterebilir. Baş ve gövde toplam uzunluğu ortalama 3 santimetre olmakla beraber 7 santimetreye kadar varan uzunlukta olabilir. Klitorisin baş kısmının büyüklüğü de oldukça değişkendir ve 3-8 milimetre arasında olabilir. Klitoris büyüklüğü ile orgazmın nitelikleri arasında herhangi bir ilişki saptanabilmiş değildir.
*

Klitorisin büyüklüğü kan testosteron ("erkeklik hormonu") seviyeleriyle ilişkilidir. Östrojen seviyesiyle klitoris büyüklüğü arasında bir ilgi olmaması nedeniyle menopoz sonrası kan östrojen seviyeleri düştüğünde genital bölgenin diğer kısımlarında atrofi (gerileme) olurken bu yapının büyüklüğü değişmez. Gebelik döneminde klitoris mekanik ve damarsal değişikliklere bağlı olarak kalıcı bir büyüme gösterebilir.
*

Klitoris uyarıldığında hem baş hem de gövde içi kan dolarak sertleşen bir yapıdır. Bu, erkekteki ereksiyonun (sertleşmenin) tam karşılığıdır. Tam uyarılmış bir klitorisin baş kısmı iki katı kadar büyüyebilir. Büyüyen baş kısmı dışarıdan daha bariz görülebilir hale gelir.
*

Klitorisin bilinen en önemli işlevi kadının orgazm olmasını sağlamaktır. Gebe kalabilmeyle, idrar yapma işleviyle, adet kanamasıyla bilinen hiçbir ilgisi yoktur. Klitorisin tam olarak kanıtlanmamış diğer bir işlevi de cinsel ilişkide sertleştiğinde idrar deliğini kapatmak ve bakterilerin mesaneye girişini engellemektir. Muhtemelen kolların şişerek sertleşmesi de vajina kanalının nispeten gerilmesini sağlayarak penisin girmesini kolaylaştırır.

Cinsel ilişkide klitorisin işlevleri ve orgazmdaki rolü

Sigmund Freud "vajinal yoldan" yani cinsel ilişkiyle orgazm olamayan kadınların infantil ("çocuksu") olduklarını ima etmiştir. Yani Freud a göre yetişkin kadın "vajinal orgazm" olamıyorsa, bunun nedeni o kadının çocukluğun belli bir gelişim döneminde "takılmış" olmasıdır. Bu teori günümüzde ve özellikle de Masters ve Johnson un 60 lı yıllarda cinsellik alanındaki kapsamlı çalışmalarında ortaya çıkan bilgilerle geçerliliğini yitirmiştir
.
Kadında orgazm çok uzun zamandan beri klasik olarak vajinal orgazm ve klitoral orgazm olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu tanımlamada klitoral orgazmdan kasıt klitoris uyarısıyla oluşan orgazm (örnek: mastürbasyon), vajinal orgazm ise direkt vajina uyarısıyla (örnek: cinsel ilişki) oluşan orgazmdır.

Gerçekte, cinsel ilişkide oluşan "vajinal orgazm" kadınların büyük çoğunluğunda yine klitorisin uyarılmasıyla oluşur.

Cinsel ilişkide kadında orgazm, penisin direkt klitorise ritmik olarak temas etmesi, erkeğin pubis kemiğinin klitorise ritmik olarak temas etmesi ve yine penisin hareketleriyle ritmik olarak hareket eden iç dudakların klitorisi uyarmasıyla oluşur. Hiç bir klitoris uyarısı olmadan "saf vajinal orgazm" oluşması mümkün olmakla beraber olağan değildir.

Klitorisin kadında penisin tam karşılığı olduğu ve erkekte orgazm olma mekanizmasının penis başının direkt veya dolaylı yoldan uyarısı olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak yukarıdaki bilgi daha anlaşılır hale gelir. Erkekte penis başı uyarısı olmadan orgazm ne kadar mümkünse, kadında da klitoris uyarısı olmadan yalnızca vajina uyarısıyla orgazm oluşması da ancak o kadar mümkündür.

"Vajinal orgazmın" çoğu kadın için yalızca belli ilişki pozisyonlarında gerçekleşmesi ve bazı pozisyonlarda kadının "uyarılmadığını" ifade etmesi o pozisyonda klitorisin mekanik olarak daha az uyarılmasıyla ilgilidir.

Klitoris ile penis eşdeğer olmalarına karşın aralarında önemli bir fark daha bulunur: Penis serbest bir yapı olmasına karşın klitoris etraf dokulara sıkı sıkıya tutunan hareketsiz bir yapıdır. Bu bir dezavantaj gibi görünmesine karşın, ilişkide penisin ritmik hareketlerine bağlı olarak iç dudakların pasif olarak hareket etmesi, etraf dokuya sıkıca tutunmuş olan klitorisin bu hareketlerle daha yoğun olarak uyarılmasına önemli katkılarda bulunur.

Kadın sünneti

Klitoris binlerce yıldır insanoğlunun ilgisini çekmiş ve bazı din, töre ve geleneklerin ve çeşitli inanışların hedefi olmuştur ve halen hedef olmaya devam etmektedir. Buna bağlı olarak bazı ilkel ve gelişmiş toplumlarda halen klitoris "kadın sünneti" adı altında çeşitli cerrahi müdahalelere tabi tutulmaktadır. Bu müdahaleler kadının cinsel yaşamını derinden etkilemektedir.

Bu cerrahi müdahalelerden en vahşi olanı klitorisin tümüyle çıkarılması ve dış dudakların birbirine dikilmesinden ibaret olanıdır. Firavun veya Peygamber Sünneti adı verilen bu müdahale sonunda kadın genital bölgesinde yalnızca adet kanaması ve idrar çıkışı için ufak bir delik kalır.

Yukarıda bahsedilen "kadın sünnetinin" daha hafif şekilleri de mevcuttur ve bazı toplumlarda halen yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu müdahalelerde de klitorisin ya baş kısmı tümüyle veya kısmen kesilip atılmakta, veya baş kısmının çevresini saran "sünnet derisi" (bu yapı kadınlarda iç dudaklara karşılık gelir) kesilir.

Klitorise uygulanan cerrahi girişimler

Klitoris cerrahisi hormonal nedenlere bağlı olarak büyümüş olan klitorisin (erkeklik hormonunun aşırı salgılanmasıyla seyreden bazı doğumsal hastalıklarda klitoris adeta bir erişkin penisi büyüklüğüne ulaşabilir!) kısmen kesilerek ufaltılması şeklinde uygulanan bir müdahaledir.

Orgazm olamama şikayeti nedeniyle başvuran kadınlarda bazı doktorlar klitorisi dışarıdan saran derinin kısaltılması yani "klitorisin soyulması" şeklinde bir operasyon önermektedirler. Burada amaç klitorisin cinsel ilişki esnasında penisle direkt temasının sağlanmaya çalışılmasıdır. Orgazm oluşumunda klitoris üzerindeki derinin ilişki esnasında klitorisi direkt uyarmasının önemi göz önüne alındığında bu operasyonun yalnızca çok dikkatli bir değerlendirme sonrasında yapılması gerektiği anlaşılabilir.

Klitoris takıları

Günümüzün modası olan ve buruna, göbek deliğine ve diğer bölgelere süs amacıyla takılan takıların klitorise takılmasına gelişmiş ülkelerde rastlanabilmektedir.

Orgazm ile İlgili Yanlışlar

Kadın ve erkeklerin orgazm konusunda birbirlerini yanılttığı birtakım düşünce ve tutumlar içine girebildiklerine sık sık tanık olunur. Sonuçta ortaya çıkan yanılgıların, yaygınlık kazanmış olan bazılarının üzerinde durmak gerekir. "Eğer erkek yeterince dayanabilirse, her kadın orgazma gelebilir !" Bu iddia ancak kısmen doğrudur.

Uzun süren bir koitusun sonunda erişilen doruk, teknik olarak orgazm sayılsa bile, hedefe varmak için girişilen acele ve endişe içinde, işin bütün zevki kaybolup gidecektir. Yazdığı kitaplar satış rekorları kıran ünlü fahişe Xaviera Hollander, en yoğun orgazmların, ilk 5 dakika içinde gerçekleştiğini söylemektedir. Aslında birçok bilimsel araştırma da bu iddiayı doğrulamaktadır. Dolayısıyla zevkli bir cinsel birleşmenin anahtarı, özenli ve uzun ön oynaşma süreci olmaktadır.

"Kadın gelmeye başlayınca, erkek mümkün olduğunca sert hareket etmelidir !" Oysa bunun tam tersi geçerlidir; erkek olabildiğince hareketsiz kalmalıdır. Ancak böyle olursa, hem kadın hem de erkek, kadının kasılan dölyolu kaslarının farkına ve hazzına varabilir.

Hollander, kendi kendilerini uyararak ulaştıkları orgazmların, niye cinsel birleşmede ulaştıklarından daha yoğun olduğunu soran çok sayıda kadının mektubuna verdiği cevapta, meseleyi, dölyolu kaslarının kasılmasını algılayabilmeye bağlamaktadır. Her ne kadar bu konuda kadından kadına farklılıklar söz konusuysa da, genel olarak orgazm sırasında erkeğin sert hareket etmesini gerekçeleyen herhangi bir ipucu yoktur.

"En iyi orgazmlar, eşzamanlı olanlardır !" Bu da yanlıştır. Uzun süre birlikte olmuş insanların eşanlı olarak orgazma gelmesi hem mümkün, hem de zevkli olabilir. Ancak bu, doğal olursa haz verebilir. Aksi durumda, duyguları geri plana iten bir koşuşma söz konusudur.

Eşlerden birinin önce gelmesi, hiçbir şekilde diğerinin orgazma ulaşmasını engelleyemeyeceği gibi, tersine, eşlerin üzerinden yetişme ya da erteleme endişesini kaldıracağı için, birleşme sürecinin zevk boyutu öne çıkabilecektir.

Orgazm Olamama

Kadınlarda orgazm çoğunlukla direkt klitoris uyarısıyla oluşmaktadır. Bu konuda yapılan kısıtlı sayıda çalışma direkt klitoral uyarı olmadan orgazm olabilen kadınların oranının ancak %30 olduğunu göstermektedir. Bu nedenle kadında orgazm olamama durumunu öncelikle "hiç orgazm olamama" ve "cinsel ilişkide orgazm olamama" şeklinde ayırmak gerekir.

Orgazm olamayan bir kadın ilişki esnasında kendini orgazm takliti yapmak zorunda hissedebilir. Bunu yapmasının nedeni eşine onun "yetersiz" olduğu duygusunu yaşatmamak ve öte yandan da yine eşinde kendisinin "yetersiz olduğunu" kanısını uyandırmayı engellemektir. Bu tür bir uygulama problemin daha da karmaşık hale gelmesine neden olur, zira orgazm olamayan bir kadın için eşinin yapacağı etkili bazı değişiklikler sözkonusuyken, böyle bir durumda bunlar gündeme gelmez ve erkek "herşeyin normal gittiğini" düşünmeye devam ederek bir değişiklik yapma gereği duymaz.

Kadının orgazm olmasının sağlanması için ilişkide ne tür değişiklikler yapılabilir?

Öncelikle şunun vurgulanması gerekir. İlişkide aynı anda orgazm olunması diye bir gereklilik yoktur. Esas olan fizyolojik ve anatomik gerçekler nedeniyle kadının ya eşiyle beraber ya da eşinden önce orgazm olmasıdır. Erkek orgazm olduğu andan itibaren refrakter periyod adı verdiğimiz döneme girer. Bu dönemde ereksiyon etkinliğini kaybetmeye başlar ve belli bir süre erkeğin yeni bir ilişkiye fizyolojik ve ruhsal olarak hazır olması belli bir süre gerektirir. Bu süre erkekten erkeğe değişmekle beraber birkaç dakikadan birkaç saate kadar uzayabilir. Arka arkaya bulunulan ilişki sayısı arttıkça refrakter periyodun süresi de uzar. Bu erkeklerin bir gerçeğidir. Kadınlarda ise bu refrakter periyod ya çok kısadır ya da yoktur. Kadınlar arka arkaya defalarca orgazm olabilirler ve hatta aynı ilişki içerisinde bile çok sayıda orgazm olabilirler.

Buradan çıkan sonuç, erkeğin kadının orgazm olabilmesi için gerekli koşulları sağlamak için çaba göstermesi gerektiğidir.

Kadının orgazmı yaşayabilmesi için çiftlere düşen görevler

*

Erkeğin kendisinin orgazma ulaşmak için geçen süreyi mümkün olduğunca uzatması: erkekler çok kısa sürelerde orgazm olabilirlerken kadınlar için orgazm olabilme süresi çok daha uzundur. Bu süre bir yandan kadının ilişkiye ruhsal ve fiziksel olarak ne kadar hazır olduğuyla, öte yandan ilişkide kadının duyarlı bölgelerinin ne kadar uyarıldığıyla ilgilidir.
*

Çoğu kadında orgazm için direkt klitoris uyarısı gerekir. Her kadının anatomik yapısı farklı olduğundan çiftlerin, kadının klitoral olarak en iyi uyarılabildiği ilişki pozisyonunu seçmeleri gerekir. Klitorisin en iyi uyarıldığı ve çiftin yüz yüze bakması nedeniyle emosyonel özellikleri en güçlü pozisyon erkeğin üstte olduğu, en az uyarıldığı ve yüzyüze bakılmaması nedeniyle duygusal temasın en az olduğu pozisyon ise kadının arkasını döndüğü ve erkeğin arkada olduğu pozisyondur. Ancak bu her kadın için geçerli olmayabilir. Bu yüzden kadın eşine en çok hangi pozisyonda uyarıldığını hissettirmeli ya da direkt söylemelidir.
*

"Önsevişme döneminin" uzun tutulması: kadınlar için "ön sevişme dönemi" çok önemlidir. Kadınların ilişkiye hazır olmaları erkeklerdeki kadar kolay değildir. Yeterince hazır olunmadan ilişkiye başlandığında genital bölgenin gevşemesi ve kayganlaşması yetersiz olduğundan ilişki kadın için tatsız bir deneyime dönüşebilmekte ve doğal olarak böyle bir ilişkide orgazm söz konusu bile olmamaktadır. Kadın hazır olduğu mesajını eşine verebilmeli, erkek de bu mesajı alabilmelidir.

Burada unutulmaması gereken diğer bir önemli nokta ise ön sevişme döneminin gereğinden fazla uzun tutulmasının da hem erkeğin hem de kadının orgazm olma süresini ve orgazm şiddetini olumsuz etkilediğidir.
*

Erojen bölgeler adı verilen bölgelerin kadın orgazmına katkısı ihmal edilmemelidir: Erojen bölgeler adını verdiğimiz bölgeler kadından kadına değişmekle beraber sıklıkla meme uçları, kulak arkaları, bacakların iç yüzleri kadının en erojen bölgeleridir. Kadın eşine ön sevişme dönemi boyunca ve tüm ilişki boyunca erojen bölgelerinin dokunulmasından hoşlandığı mesajını verebilmeli, erkek de bu konuda duyarlı olmalıdır. Erojen bölgelerin uyarılmasının kadının ilişkiye daha hazır olmasının sağlanması yanında orgazm olmasını kolaylaştırıcı özellikleri olduğu unutulmamalıdır.
*

Bir kadın her ilişkide vajinal yoldan orgazm olamayabilir. Bazı kadınlar vajinal yoldan hiç orgazm olamazken, bazıları bazı ilişkilerde olurlar, diğerlerinde olamazlar. Vajinal orgazm öğrenilmesi gereken bir orgazm türüdür ve bir kadının defalarca ilişkide bulunmadan vajinal yoldan orgazm olabilmesi beklenmemelidir. Vajinal orgazm olunamadığında ilişkinin herhangi bir zamanında kadının direkt klitoris uyarısıyla orgazm olmasına imkan tanınabilir. Bu o kadar da anormal bir durum değildir.
*

"Penis boyu nevrozu (takıntısı)" terk edilmelidir. Vajinanın üst 2/3 lük bölümü embriyolojik gelişim açısından alt 1/3 lük bölümünden çok daha farklı bir bölgeden gelişmektedir. Bu nedenle bu iki bölgenin fizyolojik ve anatomik özellikleri birbirinden oldukça farklıdır. En bariz farklılık sinir liflerinin dağılımındadır. Alt 1/3 lük kısım zengin bir sinir ağına sahipken, üst 2/3 lük kısımda sinir lifleri nispeten daha azdır. Bu nedenle alt 1/3 lük kısım dokunma, ağrı gibi duyaranlara çok daha hassastır. Her zaman belirttiğim gibi penis uzunluğunun kadının "tatmin olmasıyla" hiçbir ilişkisi olamayacağının da göstergelerinden biridir bu. Penis zengin sinir lifleri içeriği nedeniyle en çok vajinanın alt 1/3 lük kısmını uyarmaktadır.

Ben Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olmam nedeniyle bu yazıyı daha çok kadının anatomik ve fizyolojik özellikleri üzerinde odaklaştırdım. Bazı okuyucular "erkeklerin de erojen bölgeleri yok mu, erkekler bu kadar mekanik varlıklar mı" gibi bir düşünceye kapılabilirler. Ancak konumuz ilişkiden alınan zevkin nitelikleri değil, kadının orgazm olamaması olduğundan bu konuya odaklandırıyorum ve bu nedenle de kadının yapısal özelliklerinin orgazm olmasına etkilerini erkeklerle arasındaki farkı vurgulayarak açıklamaya çalıştım.

Yukarıdaki önlemlerle orgazm olamama problemi giderilemediğinde yapılması gereken bir Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanına başvurmak ve genel bir jinekolojik muayeneden geçmektir. Her ne kadar kadında orgazm olamama nadiren jinekolojik bir nedene bağlı olsa da kural olarak ilk başvuru jinekolog olmalıdır.

Kadında Orgazm

Cinsel uyarılma ve takip eden orgazm, Masters ve Johnson un 1966 da gönüllü bireylerde yaptıkları orijinal çalışmada hem erkekler, hem de kadınlarda ayrıntılı olarak incelenmiştir ve dahası, bu orijinal çalışmayı günümüze kadar daha ayrıntılı olan bir çalışma takip etmemiştir. Cinsel uyarılma ve orgazm ile ilgili bilgilerimizin tümüne yakınını bu iki bilim adamının çalışmasından edindiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.

Orgazm nedir?

Orgazm olgusunu tarif etmek zordur. Orgazm, çeşitli cinsel uyaranlarla beynin uyarılması ile başlayan ve uyaranların etkisiyle kişide hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan bir "histir".

Orgazm oluşumu için en önemli uyaran dokunsal olanlar olmasına karşın (cinsel ilişki ve kendi kendini tatmin dokunsal uyaran türleridir) sadece görsel veya işitsel uyaranlarla orgazm olunması da özellikle kadınlarda imkan dahilindedir.

Orgazmın işlevi nedir?

Orgazm oluşumu için cinsel uyaranlarla cinsel birleşmeye hazırlanan beden ve ruh ikilisi, kendi kendini tatminle veya cinsel ilişkiyle kişinin haz almasını sağlamaktadır.

Erkekte orgazm sperm kanallarının açılarak spermin dışarı boşalmasını sağlar ve bu nedenle orgazm erkeğin üreme işlevlerinin çok önemli bir parçasını oluşturur.

Bilimsel olarak gebelik oluşması için kadının orgazm olmasının şart olduğu şeklinde bir bilgi yer almamakla beraber son veriler orgazm esnasında oluşan rahim kasılmalarının spermlerin Fallop tüplerine daha kolay geçtiğini göstermektedir.

Orgazma giden yolda kadın cinselliğinin evreleri

Masters ve Johnson yaptıkları çalışmalarda kadında cinsel uyarılmayla başlayan ve orgazm ile sonuçlanan sürecin dört ayrı evreye bölünebileceğini saptamışlardır. Gerek normal cinsel işlevlerin anlaşılması, gerekse cinsel işlev bozukluklarının sınırlarının çizilebilmesi açısından bu evreleme kendini tanımak isteyen bir kadının olduğu kadar, konuyla ilgilenen diğer kişilerin de faydalanabileceği net bilgiler içermektedir.

Bu evrelemeye göre kadın cinsel ilişki esnasında aşağıdaki evrelerden geçer

*

Uyarılma Evresi
*

Plato Evresi
*

Orgazm Evresi
*

Çözülme Evresi

Bu evreler kadında ve erkekte oldukça benzerdir. Her bir evrenin devam etme süresi kadından kadına bariz değişiklikler gösterebilir ve birbirini ardı ardına takip eden bu evrelerden biri yaşanmadan diğerine geçiş olamayacağı kabul edilir.

Bu evre cinsellik dürtüsünün kişide cinselliği yaşama ihtiyacı ortaya çıkarmasıyla başlar. Kişide hayali veya gerçek uyaranlar cinsellik arzusunu ortaya çıkarmıştır. Kadın fiziksel (partneri veya kendisi tarafından direkt uyarılma) veya psikolojik (görsel, düşsel ve benzeri uyaranlarla uyarılma) olarak uyarıldığında ortaya çıkan cinsellik yaşama arzusuyla başlayan evredir.

Cinsellik arzusu ortaya çıktığında eğer bu arzu engellenmezse tüm bedende cinselliğe hazırlık için değişiklikler başlar. Kadının vajinal salgıları cinsel uyaranın başlamasıyla saniyeler içinde belirgin olarak artar, vajina girişindeki Bartholin salgı bezleri faaliyete geçer. Klitoris ve dudaklarda büyüme ve şişme, göğüs bölgesinde ve memelerde kızarma meydana gelir. Vajina uzar ve genişler, dış dudaklar birbirinden uzaklaşır, rahim yükselir.

Genital sistemdeki bu değişikliklerin genel amacı kadının bedensel olarak cinsel ilişkiye hazırlanmasını sağlamaktır.

Kadında bu evrede kalp atışları hızlanır ve solunum sayısı artar, kan basıncı yükselir. Vücuttaki kas grupları kasılmaya başlar. Memeler ve meme uçları da büyüyerek daha belirgin hale gelir. Bazı kadınlarda yüzde, boyunda ve göğüste kızarmalar meydana gelir.

Erkekte uyarılma evresi penisin ereksiyonu (sertleşmesi) şeklinde gerçekleşir.

Uyarılma evresinin temel amacı kadının bedensel olarak cinsel ilişkiye hazırlanmasını sağlamaktır. Genital bölgedeki bu değişikliklerin tümü bölgede kan akımının belirgin bir şekilde artması sonucunda ortaya çıkar.



Bu evrede cinsel gerginlik ve erotik duygular yoğunlaşır. Cilt değişiklikleri daha belirgin hale gelir, memeler ve meme uçları daha fazla dikleşir. Dudaklar da daha çok şişerek koyu kırmızı bir renk alırlar. Vajinanın alt 1/3 lük kısmı şişip kalınlaşarak "orgazmik platform" adlı yapıyı meydana getirir. Rahim tümüyle yukarı çıkmıştır. Vajinanın üst kısmında genişleme ve uzama meydana gelir

Yeterli uyaran olduğunda bu dönem orgazmla son bulur.

Erkekte plato evresinde penisten berrak ve kaygan bir sıvı gelir. Bu sıvının içinde az sayıda canlı sperm bulunabileceğinden kadının erkek boşalmadan bile ("geri çekme" yönteminde olduğun gibi) gebe kalması imkan dahilindedir.

Plato evresi cinsel ilişkinin en aktif dönemlerinden biridir ve uyarılmayla başlayan cinsellik dürtüsü ve takip eden cinsellik dışavurumu (kendi kendini tatmin veya cinsel ilişki) bu evrenin sonunda orgazmla sonuçlanır.

Plato evresinin dıştan gözlenebilen en önemli özelliği orgazm evresine yaklaşıldıkça bir önceki evrede büyümüş olan klitorisin küçülme eğilimi göstermesidir. Plato evresinin sonlarına gelindiğinde klitoris orijinal boyutunun yarısına kadar küçülebilir. Bu küçülme, orgazmın yaklaştığını gösteren önemli bulgulardan biridir. Bu evrenin süresi kadından kadına, hatta bazen aynı kadında bir cinsel eylemden diğerine belirgin değişiklikler gösterebilir.

Orgazm evresi, önceki evrelerde "artmış olan gerginliğin boşaltılması" şeklinde tarif edilebilir. Orgazm esnasında vajina, perine, anüs ve orgazmik platformda yer alan kaslardan kaslarda istemsiz ve şiddetli kasılmalar ortaya çıkar. Bu kasılmalar ortalama 0.8 er saniyelik aralıklarla ortaya çıkarlar ve toplam dört saniye kadar kısa sürebilecekleri gibi, 15 saniye kadar uzun da sürebilirler. Kasılmalara vajinanın daha da genişleyerek boyunun uzaması eşlik eder ve nihayet rahimde de kasılmalar ortaya çıkar. Rahim kasılmaları bazı kadınlar tarafından belirgin şekilde hissedilirler.

Yukarıda bahsedilen kasılmalar kadının orgazm hissi yaşamasını sağlar.

Orgazm oluştuğunda cilt kızarıklığı en üst seviyeye ulaşır. Kadının yüz kasları da kasılır ve acı çekiyormuş gibi bir görünüm arz edebilir.

Orgazm esnasında kadın vücudu adeta "kaskatı kesilir". Kalp hızı, solunum hızı ve kan basıncı yüksek seyretmeye devam ederler. Kadınların çoğu bu aşamada bel bölgesinde, "beyinlerinde" ve genital bölgelerinde değişik bir karıncalanma hissinden bahsetmişlerdir.

*

Refrakter peryod

Orgazm sonrası erkeklerde oluşan refrakter periyod (cinsel uyaranlara kayıtsız kalınan, yani yeni bir cinsel ilişkiye başlamanın mümkün olmadığı dönem) genç erkeklerde bir kaç dakika sürerken, daha ileri yaşlarda birkaç saate kadar çıkabilir. Bu süre bireyler arası belirgin farklılıklar gösterebilir.

Kadınlarda genellikle refrakter peryod yoktur veya çok kısadır ve kadınlar ardı ardına defalarca orgazm olabilirler.

Kadınların yalızca az kısmı vajinal yolla orgazm olabilir. Birçok kadında, orgazma ulaşmak için direkt klitoris uyarısı gereklidir.

Orgazmla birlikte uyarılma evresinde biriken tüm gerginlik kaybolur. Kişi beyinden orgazm esnasında salgılanan endorfinlerin ("mutluluk hormonları") etkisiyle gevşer ve kendini iyi hisseder. Takiben uyarılma evresinde ortaya çıkan değişikliklerin tümü "çözülerek" geri döner. Tüm bu geri dönüş süreci 5-10 dakika sürer. Çözülme evresinde tüm değişiklikler geri döner. Kadınların çoğunda orgazm sonrası klitoris ve meme uçları hassaslaşır ve ağrıya duyarlı hale gelir

Kadınlarda Orgazm Bozukluğu

Her iki tarafı da mutlu eden, her açıdan tatmin eden cinsel ilişki, mutlu bir birlikteliğin en önemli unsurlarından biridir. Mutlu bir cinsel yaşam, çiftleri daha çok birbirine bağlar, yakınlaştırır, bütünleştirir.

Oysa Türkiye';;de pek çok çift cinsel yaşamlarında yeteri kadar memnun olamadıklarını, pek çok sorun yaşadıklarını dile getirmektedir. Çiftlerin en çok karşılaştığı sorun ise kadınlarda görülen orgazm bozukludur. Kadının orgazm olmaması kadın kadar erkeği de olumsuz etkilemekte ve bu durum ilişkilerine de yansımaktadır.

Orgazm bozukluğunu tanımlamadan önce orgazm ne olduğunu açıklamak gerekir.

Orgazm Nedir?

Kadınların en çok yönelttiği sorulardan bir tanesi ''Orgazm nedir, orgazm olduğumu nasıl anlayabilirim?';;';;, ‘;;';;Cinsel ilişkiden çok zevk alıyorum ama orgazm olup olmadığımı bilmiyorum.';;';; sorusudur. Aslında bu sorunun pek çok bayan tarafından sorulması ne kadar çok orgazm yaşamayan bayanın olduğunu göstermektedir. Çünkü orgazm kadın tarafından ayırt edilebilecek bir deneyimdir.

Orgazm normal bir vücut fonksiyonudur. Eğer kadın orgazm yaşamıyorsa ilişki sonrası kendini huzursuz hissedebilir. Çünkü pelvik organlarda toplanan kan rahatsızlık yaratabilir.Bazı yayınlarda orgazm yaşamadan cinsel ilişkiyi bitiren kadınlarda bel ve sırt ağrılarının görüldüğü bildirilmektedir

Peki nasıl tanımlanır orgazm?

Orgazm tamamiyle vücutla beyinin bir arada hareket etmesi ile ilişkili bir olaydır. İnsan beyni cinsel uyarıları duyu organları vasıtası ile alır (görme, işitme, koklama,duyma..), bunları işler ve daha önceki deneyimler çerçevesinde de gövdenin cevap vermesini sağlar.

Orgazm cinsel heyecanın aşırı yoğunlaştığı bir anda kişinin bütün dış gerçeklikten koptuğu ve nesnelerin kaybolduğu kısa süreli bir bilinç sislenmesidir.

Orgazmın Fazları


Masters ve Johnson adlı bilim adamları yaptıkları çalışmalarda orgazmı dört fazda ele almışlardır.

1-Uyarılma fazı: Kadında cinselliği yaşama ihtiyacının ortaya çıkarmasıyla başlayan bu fazda;

Memelere ve genital organlara giden kan miktarında artma olur. Bu sayede vajina girişindeki Bartholin salgı bezleri faaliyete geçerek vajinal kaygan sıvı salgılanmasında artış ve 10-30 saniye içinde ıslanma meydana gelir.

Vajinanın alt kısmı genişler

Rahim ağzı ve rahim yukarı doğru çekilir

Labialar(dudaklar) düzleşir ve araları açılır

Küçük dudaklar büyür

Klitoris büyür, kabarır.

Meme uçları kasların kasılması sonucu dikleşir.Memelerin boyutları büyür.

Kalp atışları hızlanır ve solunum sayısı artar, kan basıncı yükselir, boyunda ve göğüste kızarmalar meydana gelir.

2-Plato yani gerilim fazı:

Cinsel arzularda artış iyice belirginleşir . Cinsel gerginlik ve erotik duygular yoğunlaşır.

Kan birikimine bağlı olarak vajinanın dış kısmı iyice şişer.Vajinanın dış 1/3 kısmındaki kan miktarında artma nedeniyle şekli değişir, iyice şişer ve üst kısmı balonlaşır ve bu esnada vajinada hafif bir ağrı olabilir.

Klitoris iyice şişer. Rahim uyarılma fazındakinden daha yukarıya doğru çekilir, klitoris daha da belirginleşir ve küçük dudakların rengi koyulaşır ve normalin 2-3 katı büyür.

Dudakların açılması ile vajina girişi daha belirgin hale gelir

Memelerin uç kısmındaki koyu renkli alan belirginleşir. Kalp hızı artar ve ateş basması olur(%50-70 kadında ateş basması olur ). Bacaklarda ve kalçalarda kasılmalar olur. Eğer uzun sürerse vajinal ıslaklık azalabileceği bu fazın sonlarına doğru kadının vücudu tam bir cinsel birleşmeye hazır hale gelir.

Emzirmemiş kadınlarda meme boyu %25 artar. Emzirenlerde bu artış olmayabilir .

Bu fazda bir önceki evrede büyümüş olan klitorisin küçülme eğilimi göstermesi ve orijinal boyutunun yarısına kadar küçülmesi orgazmın yaklaştığını gösteren önemli bulgulardan biridir.

Bu fazın süresi kadından kadına hatta bazen aynı kadında bir cinsel eylemden diğerine belirgin değişiklikler gösterebilir. Bu faz esnasında vajinanın dış 1/3 kısmındaki kan göllenmesi nedeni ile vajinanın şekli değişir buna orgazmik platform adı verilir.

3-Orgazmik yani doyum fazı:

Daha önceki evrelerde artmış olan gerginliğin boşaltılması olarak algılanabilecek bu fazda ateş basması tüm vücuda yayılır

Vücutta bulunan kasların çoğu kasılır ve tam zirve noktasında vücut kaskatı kesilir. Bu durum kadının yüzünde sanki acı duyarmış gibi bir görüntü yaratabilir.

Rahim, vajina ve anüste eş zamanlı, ritmik düzenli kasılmaların olduğu en kısa süren fazıdır. 0.8-1 saniye aralıklarla gerçekleşen bu kasılmalardan kadında bir orgazm esnasında 3-15 kasılma olur.

Kadının burnu hafiften sulanmaya başlar, başparmağı dik duruma geçer, göz bebekleri büyür, boğazı kurur ve yutkunma gereksinimi duyar, göğüsleri arasındaki deri hafifce kızarır, ayakları da oynar.

4-Çözülme yani gevşeme fazı:Daha önceki fazlarda gerçekleşen değişimlerin normale dönme sürecidir. Tüm bu geri dönüş süreci 5-10 dakika sürer.

Klitoris ve meme uçları hassaslaşır ve ağrıya duyarlı bir hal alır.

Ateş basması kaybolur.

Hızlı soluk alıp verme ve terleme görülür. Kalp hala daha hızlıdır.

Eğer bu fazda seksüel uyarı devam ederse kadın daha fazla sayıda orgazm yaşayabilir.
Kadınlar beyinden orgazm esnasında salgılanan endorfin adı verilen mutluluk hormonlarının etkisiyle gevşer ve kendilerini iyi hissederler.

Kadınların çoğunda orgazm sonrası klitoris ve meme uçları hassaslaşır ve ağrıya duyarlı hale gelir.


Kadınlar erkeklerden farklı olarak cinsel uyarı devam ettiği sürece ard arda orgazm olabilirler. Oysa erkeğin yeniden orgazm olabilmesi için yaklaşık 30 dakikalık bir süreye ihtiyacı vardır.

Anorgazmi (Orgazm Olamama) Nedir?

Her kadın orgazm olabilir, bunun ilk şartı haz almak için kendisine izin vermesidir. Kendi bedenini tanıyan, uyarım noktalarını keşfeden, nasıl uyarıldığını bilen kadın kolaylıkla orgazm da olabilir.

Anorgazmi; kadının hiç orgazm olamaması, çok geç orgazm olması veya yeterli uyarıya rağmen orgazma ulaşmanın çok güç olmasıdır. Bu durum anksiyeteye (içsel sıkıntılara) yol açar ve sonuçta kişinin kendi kendine olan saygısı yitirmesi ve depresyon ile sonuçlanabilir.

Bu problemi yaşayan bir kadın cinsel olarak uyarılır; ancak odaklanma, yoğunluk ve süre yeterli olduğu halde orgazma ulaşamaz. Yaşam boyu orgazm bozukluğundaki bir kadın bir eşle ya da masturbasyon ile hiç orgazma ulaşamamıştır.

Bu durum normal cinsel yaşamı olan kadınların hayatının herhangi bir döneminde de gelişebilir.

Yapılan araştırmalara göre; kadınların yaklaşık % 5';;i hayatının hiçbir döneminde orgazma ulaşamamıştır. Çoğu kadın da ancak klitoris uyarısı ile orgazm olabilmektedir.

Kadınların yaklaşık yarısından fazlası da ilişki sırasında "klitoris uyarısı" olmadan orgazma ulaşamamaktadır. Klitoris bir kadının en duyarlı olduğu, sinir yapılarından en zengin olan anatomik bölgedir.


Her ilişkide orgazm yaşanacak diye de bir kural yoktur. Zaman zaman orgazm olmaması son derece normal bir durumdur.


Orgazm Sorunları ve Bozukluklarının Tipleri

1-Anorgazmi:Hiç orgazm olamama durumudur. Bu durum iç sıkıntısı, kişinin kendi kendine olan saygısı yitirmesi ve depresyon ile sonuçlanabilir.
2-Rastgele anorgazmi:Zaman zaman orgazm yaşanamaması durumudur.
3-Koital anorgazmi:Cinsel birleşme ile orgazm olamama ancak mastürbasyon vb. gibi ile orgazm olma durumudur.
4-Erken orgazm:Çok nadir olarak görülür.


Orgazm problemi ile ilgili olarak bilinmesi gereken iki nokta vardır. Birisi "orgazm olma hazzı ve şekli" kişiden kişiye değişir. İkincisi ise kadının cinsel birleşme yoluyla orgazm olamamasının kadında bir sorun olduğu şeklindeki bir düşüncenin yanlış olduğudur.

Orgazm Sorunları ve Bozukluklarının Nedenleri

Fizyolojik nedenler:

Kadınlarda orgazm bozukluğun nedenlerine bakıldığında %5 ten daha az bir oranda fizyolojik faktörlerin etkili olduğu görülmektedir. Bu fizyolojik faktörleri sıralarsak:
* Diyabet,
* Alkolizm,
* Nörolojik bozukluklar ve nörolojik ilaç
* Aşırı kilo
* Doğum travması sonucunda yırtıklar oluşması ve bu yırtıkların yeterli tedavi edilememesi
* Menopoza ilişkin östrojen azlığı
* Hamilelikte ilk birkaç ay
*Vajinal akıntılar,
*Vajinanın geniş olması


Psikolojik nedenleri:

* Ön sevişmenin eksik ve aceleye getirilmesi,
* Partnerin erken boşalma, ereksiyon sorununun olması,
* Depresyon gibi psikolojik bir rahatsızlığın varlığı,
* Çocukluk döneminin problemli geçirilmesi,
* Düzenli ve sağlıklı bir aile yaşantısının olmaması, ailede maddi manevi sıkıntılar, eşin ailesiyle yada kendi ailesiyle problemler yaşanması,
* Ergenliğe geçiş döneminde problemli ve travmatik cinsel deneyimlerin yaşanması,
* Cinsel kimlik çatışmaları,
* Sosyo-kültürel yasaklamalar. Bu sosyo kültürel yasaklamalar, öğretici olabilecek masturbasyon veya diğer şekil cinsel deneyimleri de engeller.
* Bilgisizlik, Seks ve cinselliğe ilişkin bilgi eksikliği, normal cin-sel gelişmeyi önemli ölçüde engeller.
* Aşırı dinsel inançlar. Din adamlarının önerilerinin ötesinde dinsel inançlar taşıyan kadın veya erkekler, cinsel açıdan da-ha az aktif olabilirler
* Cinsel isteksizlik ve disparonia gibi başka cinsel sorunların yaşanması,
* Cinsel taciz veya tecavüz yaşamak,
* Eş tarafından aldatılmak ,
* Eşin tepkileri, eşler arasındaki iletişim,yakınlaşma sorunları
* Hamile kalma korkusu,
* Partnere güvensizlik, kızgınlık, öfke gibi olumsuz duygular
* Cinsel ilişkiye zorlanmak,
* Duyarlı, bilgili, sıcak, yaşamı seven bir kadının nasıl olduğuna ilişkin yeterli rol modelinin bulunmayışı,
* Cinsellikle ilgili gerçek dışı beklentiler
* Güvenilir, emin, sosyal açıdan kabul edilebilir ve özel bir atmosferde, ödüllendirici ve destekleyici koşullarda bir cinsel deneyime girişme olanağını bulamama vb.
* Eşe karşı ilgi kaybı .Bu tür kişiler genelde başka bir partner veya mastürbasyon ile orgazma ulaşabilirler.
* Orgazma ulaşmanın kötü bir şey olabileceği düşüncesi
* Kontrolü kaybetme korkusu ,
* Birleşme ve orgazmın başlıca amaç haline gelmesi ,
* Etkin olmayan cinsel teknikler. Bazen kadın ve/veya cinsel eşi etkili bir şekilde uyarmayı beceremez.

Orgazm Bozukluğunun Tedavisi

Orgazm bozukluğunun tedavisine yönelik yaklaşımların cinsel isteksizlik bozukluğunda olduğu gibi dört temel aşması vardır:
1-Fiziksel nedenleri ortadan kaldırma ve etkisizleştirme,
2-İşlev bozukluğunun görünen nedenini ortadan kaldırma ve etkisizleştirme,
3-Derindeki nedenlerini ortadan kaldırma ve etkisizleştirme,
4-Başarılı cinsel deneyimler oluşturma.

Anorgazminin nedeninin saptanması tedavinin ilk aşamasıdır. Öncelikle kadının tek başına yada eşi ile birlikte , orgazm olmasını önleyen faktörlerin belirlenir. Orgazm bozukluğuna yol açan bir hastalık yada bir ilaç kullanımı ise o zaman ilk olarak hastalığın düzeltilmesi yada ilaç kullanımın bırakılması tedavinin ilk basamağını oluşturur.

Eğer kadının orgazma nedeni eşiyle arasındaki ilişkide bulunan bir sorunsa, evlilik danışmanlığına başvurmak veya başka bir terapi tavsiye edilir. Yada orgazm bozukluğunun nedeni eşte bulunan bir cinsel işlev bozukluğu (erken boşalma, ereksiyon olmama vb..) ise o zaman tedaviye önce eşle başlanır.

Tedavide ilk hedef önce kadının kendi başına yada eşinin yanında cinsel birleşme olmadan orgazma ulaşmasını sağlamak, daha sonra cinsel birleşmeyle orgazma ulaşmasını sağlamaktır.

Orgazm bozukluğun tedavisinde kadının bu konuyla ilgili endişeleri azaltılmaya çalışır, cinsel konularla ilgili olarak duygu düşünce isteklerini belirtmesi kısaca kendini ifade etme yeteneğinin geliştirilmesi sağlanır, kendi duygularına önem vermesi gerektiği, orgazm olmayı bir amaç haline getirmemeleri gerektiği anlatılır.

Çiftlere, kadın ve erkeğin cinsel organlarının yapısı ile ilgili, erojen (duyarlı) bölgelerle vb. konularla ilgili detaylı bilgiler verilir. Daha sonra çifte hem cinsel iletişimlerini arttırmak amacıyla hem aralarında sevgi ve yakınlığı güçlendirmek amacıyla cinsel ödevlere geçilir. Ödevler sırasında vajina kayganlaştırıcı maddelerin kullanımı önerilebilir.

İlk olarak erojen bölgelere yoğunlaşma ödevi verilebilir. Bu ödevde eş kadının meme ucu, klitoral bölge, boyun ve bacaklar vb. bölgelere yoğunlaşır. Burada en çok çiftlere Masters ve Johnson';;un Beş Aşamalı Duyu Odaklı Yaklaşımı tekniği öğretilir.

Kegel egzersizleri olarak bilinen ve vajinanın dış üçte birlik kısmındaki adaleleri (zevk alma duyularıyla ilgili olanları) geliştirmeye yardımcı olabilecek, vajen kaslarının duyarlılığını artıran basit çatı kaslarını çalıştırma egzersizler önerebilir.. Bu egzersizler en çok klitoral uyarı ile orgazm olan ancak cinsel birleşme sırasında orgazm olmayan kadınlara önerilir.

Orgazm tedavisinde önemli faktörlerden biri cinsel birleşme pozisyonudur. Bazı pozisyonlar işi kolaylaştırırken bazıları zorlaştırır. Kadının üstte olduğu gibi, klitorise daha çok baskı yapan pozisyonlar, orgazmı kolaylaştırır. Bu pozisyon klitorisin penis tarafından daha çok uyarılmasına ve kadının hareketlerini daha iyi kontrol edebilmesine olanak sağlar.

Orgazm bozukluğu tedavisinin en önemli yanı belki de hastaların başarılı seksin ne olduğu sorusuna verecekleri cevabı bulmaları konusunda yardımcı olmaktır.

Orgazm problemi yaşayan kadınların bunu gurur meselesi yapmadan ilgili merkez ve kişilere müracaat etmeleri hem kendilerini hem de partnerlerini memnun edecek sonuçlar doğurabilecektir

Kadınlarda Cinsel İstek Bozukluğu

Kadınlarda Cinsel İstek Bozukluğu

Cinsel isteksizliğin ne olduğu açıklamadan önce cinsel isteğin ne olduğuna bir bakalım.
Cinsel istek kişinin bir partnerle ilişkiye girme arzusudur. Bununla birlikte bu arzuya, olası çekici cinsel partnere yönelik dikkatin olması, yazılı veya görsel erotik materyallere karşı ilgi, cinsel içerikli rüyalar veya fanteziler kurma, cinsel etkinlikle ilgili arzular da eşlik eder. Görme, tatma, dokunma, duyma, koklama , kişinin duygu ve düşünceleri gibi binlerce uyarı cinsel istek doğurur. Cinsel arzu fiziksel, bedensel (hormonal) problemi olmayan herkeste mevcuttur.

Halk arasında cinsel soğukluk yada frijide olarak adlandırılan ve kadınlarda cinsel işlev bozukluklarından biri olan cinsel isteksizlik ise , yeterli cinsel uyarım olmasına rağmen kadının cinsel arzu duymamasıdır yani cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması veya hiç olmamasıdır.

Cinsel İsteksizliğin Tipleri

1-Primer Cinsel İsteksizlik :Ergenlik döneminde başlar.
2-Sekonder Cinsel İsteksizlik : Cinsel sorunu olmayan bir kadının hayatının herhangi bir evresinde cinsel açıdan isteksizleşmesidir.


Kadınların cinsel istek konusunda farklı konumlarda oldukları göz önüne alınmalıdır. Kimi kadınlar spontan sekse ilgi duymaz ve fantezileri yoktur, kimi ise daha isteklidir.

Ergenlik çağından beri ilgisizlik yaşayan grupta çoğunlukla erken yaşlardaki olumsuz deneyimler en sık nedenler gibi görünürken , belli bir zaman sonra ortaya çıkan isteksizliklerin çoğunlukla eşle yaşanan cinsellik dışı ilişkileri ile yakından bağlantılı olduğu düşünülür.

Kadınlarda Görülen Cinsel İsteksizliğin Nedenleri

Kadınlarda görülen cinsel isteksizliğin nedenlerine bakılacak olursa %1 fiziksel faktörlerin geri kalan %99 luk kısmı psikolojik faktörlerin oluşturduğu görülmektedir.

1- Fiziksel Faktörler:

* Hormonal dengesizlikler
* Cinsel organların yapı ve fonksiyonundaki bozukluklar
* Vajinal mantar, vajen akıntıları, vajinal enfeksiyonlar
* Rahim ağzı enfeksiyonları veya yaraları, ameliyatla rahimin alınması.
* Mutipl skleroz (MS)
* Yaşlanma ve menopoz
* Antidepresan yada doğum kontrol hapları gibi ilaçlar
* Alkolizm
* Çeşitli sebeplerden kaynaklı vajinal kuruluk
* Ameliyat sonrası oluşmuş yapışıklıklar
* Alkolizm
* Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kalp, böbrek, karaciğer yetmezliği gibi kronik hastalıklar
* Parkinson gibi nörolojik problemler


2- Psikolojik Faktörler.

* Depresyon , anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklar
* Vajinismus
* Gebe kalma korkusu ya da kürtaj korkusu
* Bakire kızlarda kızlık zarını kaybetme korkusu
* Ailenin cinsel konularda katı, baskıcı tutumuyla yetiştirilme
* Dinsel yasaklamalar
* Cinsel eğitimde yetersizlik, yanlış cinsel bilgi ve inançlar
* Kadının istekli olması partnerin onun hakkına kötü düşüneceği ile ilgili düşünceler
* Cinsel taciz yada tecavüze maruz kalmak
* Partnerine güvenememe, partner ile arasındaki iletişim bozukluğu, geçimsizlik, çatışma, partnerde görülen erken boşalma gibi bir cinsel işlev bozukluğu gibi kadın partner arasındaki problemler
* Partnerle cinsellik dışında da olumlu paylaşımların olmaması
* Erkeğin yeterli uyarı sağlamadan ilişkiye girmek istemesi, cinsel ilişki sırasında bayanın isteklerini göz ardı etmesi, duygu ve düşüncelerine önem vermemesi
* Bebek gibi aileye yeni bir bireyin katılımı
* Aile bireylerinden yada yakın akrabalardan birinin ölümü
* Eş cinsel eğilimler
* Beden imgesinin olumsuz algılanması
* Maddi sıkıntılar, taşınma, yoğun iş temposu gibi stres kaynakları
* Aldatılmak


Cinsel isteksizlik, kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Cinsel isteğin az olması kadınlarda cinsellikle ilgili en yaygın şikayetlerdendir. Kadınların yaklaşık %33'ünün hayatlarının bir döneminde cinsel ilgi ya da istek azalmasıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir. Oranlar yaşa bağlı olarak artmaktadır. 18-24 yaşları arasındaki kadınların % 32'si cinsel istek azlığından etkilenirken bu oran 30-34 yaş grubunda % 29.5 ve 35-39 yaş grubunda % 37.6'dır.

Genel toplumda cinsel istek azlığının % 20 civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Cinsel İstek Bozukluğunun Tedavisi

Cinsel tedavinin başlıca teknikleri cinsel birleşme konusunda eğitim ve destek verilmesi, cinsel endişelerin tartışılması ve başarısız, yıkıcı davranışların düzeltilmesine yönelik ev ödevleri verilmesinden oluşur.

Cinsel isteksizlik tedavisinde temel amaç, bu sorunu yaşayan kişide cinsel isteği engelleyen nedenin bulunup ortadan kaldırılması ve kadının cinsel arzularıyla uyumlu bir cinsel yaşamı sağlamaya çalışmaktır.

İlk olarak , bu soruna yol açan herhangi bir fiziksel rahatsızlığın, jinekolojik anlamda bir problemin olup olmadığına bakılması gerekir. Hastada cinsel soruna neden olabilecek hormonal bir bozukluk, ilaç kullanımı ya da başka tıbbi neden var ise önce cinsel isteksizliğe yol açan bu fizyolojik faktörlerin ortadan kaldırılması gerekir. Daha sonra bu soruna yol açan psikolojik faktörlere geçilir. Daha öncede belirttiğimiz gibi cinsel isteksizliğin sadece %1’lik kısmı fizyolojik bir faktörlere bağlıdır. Diğer %99’luk kısmında psikolojik faktörler etkilidir.

Kadınlarda görülen cinsel isteksizliğin psikolojik tedavisi, bu soruna yol açan psikodinamiklerin anlaşılması ve bunlara yönelik girişimleri planlanmasıyla başlar Dinamikler anlaşıldıktan sonra en göründen/ortada olandan en derindekine doğru tek tek etkisizleştirmek ve başarılı cinsel deneyimler oluşturmak gerekir. Bu anlamda hastadan iyi bir vaka öyküsü almak gerekir.


Tedavide diğer önemli bir aşma ise, çiftlere cinsel organlar, anatomik yapı, cinsellik gibi konularda cinsel eğitim ve bilgilendirme konularını içeren cinsel danışmanlık aşamasıdır. Bu aşamada çiftlere gerekli bilgilendirme yapıldıktan sonra merak ettiği sorular yanıtlanır, cinsellikle ilgili yanlış bilgiler düzeltilir yerine doğru olan konulur. Terpistin ise bu konular hakkında eğitim alamsı gerekli bilgi donanımına sahip olması gerekir.

Cinsel isteksizliğin nedeni eğer depresyon veya anksiyete bozukluğu gibi herhangi bir psikolojik rahatsızlık ise o zaman kişiye bireysel terapi (psikoterapi) uygulamak yapılacak en sağlıklı uygulamadır.

Kadınlarda cinsel istek bozukluğuna , kendine partnerine, karşı cinse, cinselliğe yönelik kızgınlık, fantezilerden, tutkudan, geçmiş deneyimlerden dolayı utanma, fantezilerden, fiziksel ağrıdan, hamile kalmaktan dolayı korku, performansa, reddedilmeye, fiziksel ağrıya, uygun karşılık bulamamaya yönelik endişe duyguları en çok eşlik eden duygulardır.Terapist tarafından bu duyguların varlığının araştırıp abartılı olanı normale indirmesi gerekir. Bu duyguların nedeni ise kişinin kendi ile ilgili, partneri ile ilgili, cinsellikle ilgili oluşturduğu olumsuz düşüncelerdir. Terapide danışanlara işte bu negatif düşüncelerden kurtularak hayata nasıl daha uyumlu bir bakışla yaklaşabilecekleri öğretilir. Bu süreçte, danışanlar gevşeme, güven duyma, konuşma, dokunma, aşk oyunları, kendilerine güvenme ve kendi bedenleriyle barışık olma, cinsel hayatlarındaki problemlere çözüm üretebilme ve hızlı bir iyileşme göstermelerini sağlayacak bir “kendine yardım tekniği” konusunda bilgilendirilirler ve kendilerini geliştirirler. Ayrıca kaygının azaltılmasına yardımcı olmak amaçlı nefes, gevşeme egzersizleri öğretmek tedaviye başarısını arttıran unsurlardan biridir.

Partnerle arasındaki iletişim problemlerinin, ailevi sorunların da cinsel isteksizlik nedeni olduğunu söylemiştik. Bu anlamda çiftelerin iletişimini güçlendirme, yakınlığı arttırma, çatışmalarını çözümleme ve ilişkideki diğer konuların çözümüne yönelik bir çift terapisi uygulamak gereklidir.


Cinsel tedavide ayrıca cinsel iletişim ne kadar önemli olduğunu vurgulamak gerekir. Cinsel iletişim bilgi paylaşımını ve ortaklığını güçlendirir. Ne istediğimizi, ne hissettiğimizi, kendi yeterliğimizi, partnerimizin deneyimi hakkında konuşmak hem cinselliği daha zevkli hale getirmek hem de insanın kendini gergin ve yalnız hissetmesini engellemek adına önemlidir. Terapist, kadının cinsellikle ilgili beklentilerini, isteklerini belirlemeli daha sonra, bunları söylemeye engel olan faktörlerin neler olduğunu belirleyip gidermeye çalışmalıdır.

Cinsel isteksizlik tedavisinde ev ödevleri önemli bir yer tutar. Bu ödevlerin amacı, çiftlere cinsel ilişkinin cinsel birleşmeden ibaret olmadığını anlatmak, çiftlerin cinsel iletişimini güçlendirmeye sağlamaya çalışmak, performans kaygısını azaltmaya çalışmak, çiftelerin birbirini yeniden keşfetmelerini sağlamaya çalışmak, cinsel beklentileri hakkında yeni bakış açıları geliştirmelerini sağlamak, cinsel sorunların yinelenmesinin önlenmesini sağlamak için yanlış davranışların değiştirilip yerine doğru davranışların konulmasını sağlamaktır. Danışanların özgün sorunlarına ve çiftlerin kişilik özelliklerine uygun ,hem tek başına hem de eşiyle birlikte uygulaması gereken ev ödevlerine örnek olarak, uyarılma noktalarının keşfedilmesi, mastürbasyon, masaj, cinsel birleşeme teknikleri vb. verilebilir. Ev ödevlerinde eşlerin aktif katılımı ve desteği cinsel terapinin başarısı açısından son derece önemlidir.